Evlilik üzerine belkide evlilik kurtaran ibretlik hikayeler Uyeoll10

Join the forum, it's quick and easy

Evlilik üzerine belkide evlilik kurtaran ibretlik hikayeler Uyeoll10

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Evlilik üzerine belkide evlilik kurtaran ibretlik hikayeler

    By BiLiNMeZ
    By BiLiNMeZ
    SD Admin
    SD Admin


    Nereden : İstanbul
    Üyelik : 03/09/09
    Mesaj Sayısı : 5443
    Rep Gücü : 38046
    Başarı Sistemi : 11
    Uyarılar : Uyarı Yok
    Yorum : Dikkat: Bu Site Bağımlılık Yapar

    Evlilik üzerine belkide evlilik kurtaran ibretlik hikayeler Empty Evlilik üzerine belkide evlilik kurtaran ibretlik hikayeler

    Mesaj tarafından By BiLiNMeZ C.tesi Tem. 03, 2010 4:42 pm

    KÜSKÜN GELİN

    Babamın dayısı halit dayıyı görmeyeli epeyce zaman olmuştu. Yılların onun
    üzerinde bıraktığı etki sadece saçlarındaki beyaz tellerdi. yüzü sanki hiç
    değişmemişti. iri gözleri pırıl pırıl parlıyor yanaklarıda hala elma gibi
    kıpkırmızı. hali t dayı güleryüzlü şakacı hoşsohbet bir insandır. ben onun
    ençok konşurken sohbetinin arasına şiirler serpiştirmesini severim. benim
    hikaye yazdığımı duyunca babama " bizim gelinin hikayesini mutlaka
    anlatmalıyım eminim hoşuna gider" demiş. derken babamla birlikte bana
    geldiler. çayını içerken anlatmaya başladı.

    "tarlayı taşlı yerden kızı kardeşli yerden al diye boşa sölememiş
    atalarımız. bizim oğlana çok dedim ama baba nasihati dinlemedi.alacağın kız
    baba otoritesi ağabey baskısı görmeli. kavga hakaret küfür nedir? az çok
    bilmeli. yani hayatın gerçeklerinden haberi olmalı dedim. çünkü oğlum öyle
    ortamlarda büyüdü. davul bile dengi dengine değilmi? o ne yaptı? bula bula
    bir kibar bir ailenin çıtkırıldım kızını buldu. bu kız bizim ailemize göre
    değil dedim seviyorumaşığım ondan başkasıyla evlenmem dedi. kız esmer
    güzeliymiş tam istediği gibiymiş. oğlum yüzü güzele doyulur da huyu güzele
    doyulmaz dedim. huyuda güzel dedi. ona çok sevdiğim bi şiiri okudum.

    deh dedinmi yürüdümü at
    tut dedinmi tuttumu evlat
    eğer birde güzel huyluysa avrat
    ne işin var düğün evinde
    düğün senin evinde
    gir oyna çık oyna

    güldüm şiir hoşuma gitti. dur dedi daha devamı var. bitmedi.

    deh dedinmi yürümedimi at
    tut deyince tutmadımı avrat
    eğer birde çirkin huyluysa avrat
    ne işin var ölü evinde
    ölü senin evinde
    gir ağla çık ağla

    oğlum şiirden işine geleni anladı. aşığın gözü kör olduğu gibi kulağıda
    sağırmış meğerse. benim evim düğün evi olacak baba hiç merak etme dedi.
    allah biliyor kalbimi kızı istemeye giderken vermezler inşallah diye dua
    ettim. oğlanın tahsilimi etkili oldu yoksa kızlarının arzusunamı karşı
    gelemediler bilmiyorum hiç nazlanmadan evet dediler.

    düğünden önce çektiğimiz sıkıntıları maddi olarak ne kadar zorlandığımızı
    burda anlatmıyacağım. kısaca dünürlerimiz sayesinde adını hiç duymadığımız
    markaları ve markalı mobilyaların bizim mahallede bir ev fiyatına olduğunu
    öğrenmiş olduk. boyumuzca borca batıpelimizdeki bütün imkanları seferber
    edip oğlanı evlendirdik. şöyle bir oh çekip dinlenelim demeye kalmadı
    düğünden üç gün sonra oğlum bir karış suratla geldi. gelinimiz düğünde
    taktığımız takıları beğenmemiş ileri geri konuşmuş. bizim oğlanında zoruna
    gitmiş tartışmışlar. gençleri anlamak zor. ne zaman sevmeyi bitirdinizde
    kavgaya sıra geldi.

    gelin ayıp etmiş doğrusu. bizim halimiz durumumuz belli. bor harç evi onun
    istediği gibi döşedik. bunun üzerine tantanalı bir düğün masrafıda
    eklenince takı almak için borcu iyice kabartmayı gözümüz kesmedi. dört tane
    bilezik taktık. bir kaç ince bilezikle düğünü ucuz yollu
    hallettiniz.altınıartık köylüler takıyor. ben pırlanta set
    takacağınızı zannetmiştim.
    demiş.a benim güzel gelinim biz evladımız büyüttük yetiştirdik koca adam
    ettik sana verdik. biraz sabırlı olsaydın o sana altında alırdı
    pırlantada. yok şimdiki gençlerde sabır diye bişey yok. tabii bu
    düşündüklerimi oğluma söyleyemedim. yangına körükle gitmiyim yuvasında
    mutlu olsun düşüncemle gelini haklı çıkardım. evlilikte olur böyle şeyler.
    hem onun etrafındaki insanlar pırlanta takan insanlar. ona göre davranmalı
    ve düşünde ona pırlanta takmalıydık. gelini mahcup ettik haklı git özür
    dile deyip evine yolladım.

    bir hafta geçti. bizim oğlandan ses seda yok. akşam evini aradım. telefona
    gelin çıktı. nasılsın kızım diye sordum konuşmadan doğru oğluma
    verdi. durumdan şüphelendim. oğluma hal hatir sorduktan sonra gelin nasıl
    dedim. bir haftadır küs konuşmuyor dedi. özür dilemedinmi diye kızdım.
    dilemiş ama tartışırken ağır konuştuğu için gelin oonu affetmemiş. oğlumun
    sesi çok kötü geliyordu.oldum olası kimseyle küs duramazdı. annesi ona kızsa
    ve bir beş on dakka onla konuşmasına annesine " anne beni döv ama nolursun
    küsme" diye yalvarırdı. oğluma git çiçek felan alda gönlünü yap deyip teli
    kapattım.

    her evlilikte küskünlükler olur. karımla bizde birbirimize kırılıp
    küstüğümüz zamanlar olmuştur. küsüpte barışmanın tadi hiç bişeyde yoktur.
    barıştığımız zaman yeni evliler gibi oluruz. fakat öyle uzun küs
    kalamayızki. 1 yada 2 gün. 3. güne kalmaz. rahmetli babam dinimizde üç
    günden fazla küs kalmak yok. 3 günü küs geçirdiğin zaman günaha girersin
    derdi. neyse ertesi gün barıştılarmı diye merak ettim. oğlumun iş yerini
    aradım. eşine gül almış. onu yemeğe çıkarmış barışmışlar. nasıl sevindim
    anlatamam. çocuklar evlenirken anayı babayı dinlemiyorlar ama sorubları
    olduğunda buna anne ve babayıda ortak ediyorlar.

    barışmalarının üstünden 15 gün geçmiştiki oğlum yine bi karış suratla geldi.
    yine tartışmışlar. oğlumu kablıkla suçlamış. " bana su getir çay yap diye
    emrederek konuşamassın. lütfen yaparmısın diye konuşacaksın demiş.bu sefer
    gelin haklı ben biliyordum bu tür sorunlar oalcağını. kültür farkı ortaya
    çıktı. oğlanda haklı. bizim evde kimse yaparmısın edermisin tutarmısın
    diye dolaylı konuşmaz. neyse çocuk üniversitede yabancılarla konuşurken
    bunları öğrenmiş. kullanmasına kullanıyor ama sonradan örenilen dil ancak bu
    kadar olur. evde bizim evde konuşulduğu gibi konuşulur sanıyor. gelien bizim
    oğlan sen kıymet bilmez bi eşeksin demiş. geçenlerde duyduydum. şimdiki
    sevgiler çiçek adıyla başlayıp hayvan adıyla bitiyormuş sözü meğersem
    doğruymuş. bu devirde aşklar çok hızlı yaşanıp bitiyor.

    bizim gelin bu sefer 2 ay küstü. sadece kocasına değil bizede küstü. bizim
    suçumuz nedir bilmiyorum ama herhalde sebep oplumuzu onun aile yapısına göre
    terbiye etmeyişimiz. böylece gelinimizin huyunu örenmiş olduk. gelin küsmeyi
    seviyor. o gün sonra daha çok küstü. 6 ay küsütğü zamanlar oluyordu artık.
    şimdi iki yaşında bir torunumuz var. oğlum karısının küsmelerinede evde
    ocağın üstüne bırakılmış yemekleri ısıtıp yemeyede alıştı. işin kötü tarafo
    öğlum evini otel gibi kullanmaya başladı. gelin küsüyor o kendini gezmeye
    veriyordu. o geziyor parasını çarçur ediyor diye gelin daha çok küser
    oldu.oğlum karım küs nasılsa hesap vermiyorum diye daha çok geziyor daha çok
    para çarçur ediyordu. bir kısır döngünün içinde dönüp duruyorlardı.

    gelinin uzaktan akrabası olan bir tanıdık geldi bize geçen gün. onun
    sölediklerini duyunca şaşkınlıktan ağzım açık kaldı.bizim gelinin baesi
    bir kere kocasına bir küsmüşve tam 30 yıl kocasıyla hiç konuşmamış. beterin
    beteri varmışda bizim haberimiz yok.allahtan bizim gelinin küsme süresi 6
    ayı geçmemişti. insanoğlu köküne çeker diye boşa dememişler.

    sözünün bu kısmında halit dayının çayını tazalemek için ayağa kalktım. halit
    dayı çayından ir yudum aldı ve devam etti;

    bir gün bizim oğlan geldi. baba arık ben dayanamıycam boşancam dedi. iyi
    oğlum hemen boşan. sorunlardan kaçmak her zaman en kolay olandır. sende
    kolay olanı tercih et. evliliğini kurtarmak için savaşma boşan. fakat
    unutmaki kolay olan yol hep kolay devam etmez. ardında zorluklarıda vardır.
    bir çocuğun var onuda hiç unutma dedim.

    ben öyle deyince gözleri doldu. bende bitsin istemiyorum ama bir ömür böyle
    deavm etmeski dedi. dur bakalım oğlum biz bu gelini küsme huyundan nasıl
    vazgeçiririz diye düşünmeye başladım. gelin küsünce sen napıyorsun diye
    sordum. bende ona küsüyorum dedi. birden beynimde bir ampul yandı. tamam
    işte dedim.o sana küsünce sen ona küsmeyeceksin dedim.tavşan dağa küsmüş
    dağın haberi yok misali tek başına küsülmez. sen onun küsmesine hiç aldırma
    hiç bişi yokmuş gibi onunla konuş cevap vermesse şaka yap onu güldürmeye
    çalış. ama küsmesine izin verme dedim. yapmam baba yaaa. öyle şeymi olur. o
    benimle konuşmasın ben onula konuşmaya uğraşayım. beni ne duruma düşürmek
    istediğinin farkındamısın. benim gururm ne olacak dedi.

    kolay kolay hiddetlenmem ama öyle söyleyince kan beynime
    sıçramış.ayağakalkıp bağırmışım. Ne gururu oğlum. karı kocanın yanında
    guru kelimesi
    anlamını kaybeder etmiyorsada etmelidir. sabah kızar kavga edersin. bir
    daha yüzyüze bakılmayacak laf duyarsın laf edersin. fakat gece aynı yatağa
    girince hepsini unutursun. seviyorsan unutmalısın. hata yapmayı biliyorsan
    özür dilemeyide bileceksin. kalp kırmayı biliyorsan gönül almayıda
    bileceksin. vel hasıl sözü uzatmalayalım oğlanı ikna ettim ve evine
    gönderdim. epey uğraştı. kolay olmadı. bazen bıktı ama vazgeçmesine izin
    vermedim. gelinide aldım karşıam bak kızım ya boşanacaksın yada güzelce
    yaşayacaksınız. öyle her gün küs her gün kavgalı yaşanmaz. oğlum yuvasını
    kurtarmak için gayret ediyor sende ona yardımcı olacaksın ve bu kötü
    huyunu unutacaksın dedim. nihayetinde ben haklı çıktım. gelin küsmeyi
    unuttu. artık kavga etmiyorlar. tabi arada sırada kavgalar olmuyor değil ama
    oda evliliğin tuzu biberi oluyorlar.

    sizi tebrik ederim halit dayı gençleri iyi yönlendirmişsiniz. keşke aile
    büyükleri hep sizin gibi akıllıca davransa malesef hoşgörüsüzlükleri
    yüzünden onlarda yıkabiliyor bazı güzel evlilikleri dedim.

    ykmak kolay yapmak zor dedi halit dayı. birden bir kahkaha patlattı: aklıma
    geldikçe gülüyorum. bu arada bizim gelinin adı tavşana çıktı. oğlum ona
    tavşanım diyor. onu küsme huyundan vazgeçirmeye çalışırken 1tavşanım yine
    küsmüş" diye ona takılıyormuş. bu tavşan sözü aralrında bi espri olmuş.
    gelin küstüğü zaman oğlum ona tavşanım dedikçe dayanamayıp gülüyormuş.
    arkasından bide ona tavşan diyoruz; ama duymasın. oğluma küsmüyor ama olaki
    bize küser........

    CİLVE

    "Kadın dediğin cilveli olmalı Gerisi boş...Kadın dediğin cilveli olmalı
    Gerisi boş..."

    Nilüferin kulakları bütün gün kocasının söylediği bu sözlerle çınladı
    durdu.Akşam kızkardeşinin düğünü vardı. Oyüzden sabah kahvaltıya annesinin
    yanındaydılar. Akşam restoranda yer ayırtılmış gelen misafirlerle akşam
    yemeği yenilecek oradanda düğün salonuna geçilecekti. Nilüfer ve eşi emrah
    restorana gelecek misafirleri karşılamak için ordaydılar. Emrah dışardaa
    oğlulay oynuyor nilüferde sabah eşinin söylediklerini düşünüyordu. Sabah
    kahvaltıda eşi emrah kardeşine " bak baldız sana kocanı mutlu etmen için
    öğütte bulunayım. güzel yemek yapmışsın ortalığı silmiş süpürmüşsün kocanı
    mutlu edebilmek için etrafında pır dönüyorsun. bunların hepsi boş. bak
    ablana yemekleri süperdir temizlik desen titizdir eve akşam geldiğimde
    beni rahat ettirmek için elinden geleni yapar ama..." kahvaltıdaki herkes
    nilüfere bakıyordu. ağzına götürdüğü lokma kalbine doğru yakan bir ateş gibi
    inmişti. emrah devam etti. "Kadın dediğin cilveli olmalı Gerisi boş...".
    Restorana giderlerken arabada emraha "cilveli kadın derken ne demek istedin"
    diye sormuş emrahta tarifle olmaz diye cevap vermişti. Nilüfer cilve
    hakkında bişiler biliyordu. Arada cilve yaptığınıda zannediyordu ama
    demekki onun yaptığı cilveylle kocasının beklediği aynı şey değildi.

    Nilüfer bu düşünlerle meşgulken misafirlerin ilki geldi. Hoşgeldiniz
    muhabbeti olduktan sonra diğerleride yavaş yavaş gelmeye başlamışlardı.
    herkes yerini alıyor gelecek diğer misafirler bir sohbet havasında
    bekleniyordu. herkes tamam olunca garsonlar servis yapmak üzere hazırlanmaya
    başladılar.Bu arada herkes birbiriyle sohbete dalmıştı. ancak nilüfer dalgın
    dalgın onları seyrediyordu. bunu farkeden ağabeyi; "neoldu? hastamısın?"
    diye sordu. Nilüfer "iyiyim bir şeyim yok" dedi. aysel yengesi "eminim
    kızkardeşim evleniyor diye hüzünlenmişsindir" diyerek bir kahkaha attı.
    Nilüferin annesi "haklısın kızım evleniyor diye hem seviniyorhemde
    üzülüyorum" dedi gözünden bir iki damla göz yaşını silerek. Nilüferin murat
    dayısı ablasına "yapma abla.bugün mutlu gün nolur ağlama" diyerek sırtını
    sıvazladı. annesi " o daha 24 yaşında küçücük bir kız" diyinci kardeşi ali
    gülerek "yapma abla nerdeyse evde kalacaktı. son anda hamle yapıp bir koca
    buldu. şimdi kocalar karaborsada haberiniz yok" herkes gülüştüler bu espriye
    ve ortam biraz yumuşadı. ali dayı devam etti ;"yeğenim burda olsaydı ona
    biraz öğüt verirdim. kocayı buldu ama elde tutmasınıda bilmeli. ona kocayı
    elde tutmanın yollarını anlatırdım. adettendir gelin olacak kıza öğüt vermek
    lazım eminim siz bu telaşla kıza öğüt vermeyide unutmuşsunuzdur." deyince
    emrah "ben bu sabah öğüt verdim baldızıma" diye söze karıştı. "sizin
    dediğiniz gibi kocayı elde tutmanın yolunu söyledim.herşeyden önce kadın
    olarak kocanın yanında cilveli olacaksın dedim."

    "Ben bu cilve kelimesinden insanların ne anladığını anlayabilmiş
    değilim.Cilve nedir?" diyerek sabahtan beri kafasına takılan soruyu dilinden
    döktü nilüfer. kısa süren bir sessizlikten sonra aysel yengesi cevap verdi.

    "benim bildiğim cilve şıkır şıkır fıkır fıkır. şen şakrak olmak her zaman
    yüzünün gülmesi. ben doğuştan öyleyim. hiç bir gece başın ağrımayacak her
    zaman kocanı memnun edeceksin. ben bütün bunları yapıyorum ama dayında benim
    cilveli bir kadın olduğumu düşünmüyor."

    "yanlış anlamışsın hayatım" dedi murat dayısı.

    "ben böyle anladım. anlatıcı sensin.tabi seninle birlikte yaşadığımız için
    artık ne yaparsam yapayım sana sıradan bir davranış gibi geliyor. benim
    senin için bir gizemim kalmadı. bence cilve hiç bir erkeğin karısında
    olmayan hep başka kadınlarda olduğunu zannettiği hayali bir şey."

    Ali dayının bu tarife itirazı vardı.

    "size katılmıyorum. cilve hayali bir şey değildir. cilve bir sanattır.
    kadının erkeğin mizacına göre davranmasıdır. çok ciddi bir iştir. pek çok
    kişinin zannettiği gibi şaklabanlık değildir.akıllı kadın işidir. akıllı bir
    kadın eşini iyi tahlil eder.onun zaaflarını bilir ve o zaafı kullanırken
    zamanlamayıdda iyi yapar."

    ali dayı konuşurken garsonlar kurmaya başlamışlardı.ilhan hanım kardeşinin
    sözlerine itiraz etti.

    "sana katılmıyorum. bence aysel haklı.erkekler başka bir kadında cilve diye
    kabul ettikleri hareketleri eşlerinde cilve olarak kabul etmiyorlar.
    rahmetli enişten gençken beni aldatmıştı.kötü yola düşmüş kadınlardan birine
    ev açmıştıona gidip geliyordu." eniştem seni aldattımı türünde
    hayretleşenler oldu.ilhan hanım devam etti. " gençliğinde yapmıştı bir kere.
    öğrendiğimde dünya başıma yıkıldı sandım.neden beni aldattığını sordum. oda
    o kadın çok cilveli dedi.bende kocam o kadınlarda ne buluyorsa öğrenmeye ve
    yapmaya karar verdim. dışarda aradığını evinde bulsun istedim. o zaman
    postanede yeni çalışmaya başlamıştım. herkesi bildiği o kadınların yaşadığı
    bir kaç ev vardı.onların erkeklerle nasıl konuştuğunu öğrenmek için
    telefonlarını dinledim.biraz argo ve kabadayı konuşuyorlardı. bende evde
    argo konuşmaya başladım. kendime bir kaç dansöz kıyafeti aldım göbek atmayı
    öğrendim.evde o kadınlar gibi davranınca rahmetlinin hiç hoşuna gitmedi. o
    davranışları bana yakıştıramadı. beni karısı ve çocuklarının annesi olarak
    evin içinde bile olsa saygın biri olarak görmek istiyordu. benim cilvlerimi
    kabul etmedi."

    kızı çağlanında bu konuda söyleyecekleri vardı. "bence cilve oltanın
    ucundaki solucan gibidir.avını yakalarken işe yarar sonrası
    yoktur.şaşkınbalıklar için her zaman salınan solucanlar vardır."

    nilüferin ağabeyi "cilvnin tanımı konusunda anlaşmamız imkansız" dedi.
    "çünkü bence cilveden her insan farklı şeyler anlıyordur. eğer cilve eşimi
    bana sevdirecek hareketlerse ben eşimin sakin ve kibar duruşunu seviyorum.
    daha farklı davransa hoşuma gitmezdi ben onu olduğu gibi sevdim."

    servis bitmişti. herkes yavaş yavaş yemeklerini yemeye koyuldu. nilüfer
    ağabeyinin eşine "yenge sen ne düşünüyorsun bu cilve konusunda" diye sordu.
    yengesi " cilve hakkında bir şey bildiğimi zannetmiyorum. çünkü biz
    birbirimizi olduğumuz gibi kabul edip sevdik.cilveyle hiç işimiz
    olmadı.yalnız cilve deyince aklıma hemen annem gelir. ne zaman babama bir
    şey aldıracak olsa süslenip püslenip babamın yüzüne tatlı gülücüklerle
    bakarak istediğini aldırtırdı. zavallı babam taksitleri öderken çok
    söylenirdi ama iş işten geçmiş olurdu. cilve erkeğe karşı kullanılan bir
    silah diyebilirim." diye cevapladı. nilüferin ünlü bir haber spikeri biriyle
    evli fakat boşanmak üzere olan teyzesi bu konuda baya dertliydi. " bence
    cilve bir çeşit sahtekarlık.yabancı bir kadın ismini hatırlayamıyorum
    başarıları karşısında onu tebrik edenlere bana zeki diyorsunuz ama ben zeki
    bir kadın değilim. eğer gerçekten zeki olsaydım kocama aptal görünmeyi
    becerebilirdim demiş. erkekler başarılı kadınlara uzaktan hayranlık
    duyuyorlar; fakat iş onlarla yaşamaya gelince onların zekasından
    kendilerine güveninden korkup kaçmak istiyorlar. pek çok erkek horozluk
    yapabilmek için eşinin aptal ve korkak bir tavuk olmasını istiyor. ya aptal
    olacaksın yada görüneceksin.yani cilve zeki olacaksın ama aptal rolü
    yapacaksın bence." bir kaç kişi kafa sallayarak destek verdi.

    nilüfer bu konuda sessiz kalan necdet amcasına"sen hiç konuşmadıncilve
    hakkında ne düşünüyorsun amca " diye sordu. Amcası her zaman iyi bir evlilik
    yaptığını mutlu olduğunu söyler eşini takdir ederdi. acaba yengesi ne
    yaparak onun gönlünü alıyordu öğrenmek istedi. amcası " cilve erkeğin
    kadına olan ilgisinden sonra kadının eşine vediği bir cevaptır. ne kadar
    ilgi o kadar cilve. bir erkek eşinden cilve beklemeden önce karısının
    duygularnı umursamalıdır. yaradanımız kutsal kitabında kadını toprağa
    benzetmiştir. toprak berkettir hayattır.kadın toprak erkekte çiftçi
    gibidir. insan ne ekerse onu biçer. limon ağacı dikilip gül toplanamaz.
    çiftçi ne kadar iyiyse toprağın verimide o kadar iyi olur." diye konuştu.
    emirhan " çiftçi iyi fakat toprak verimli değilse çiftçi diktiğinin
    karşılığını alamıyorsa?..." diye sordu. necdet amca "iyi bir çiftci hangi
    tip toprağa ne ekileceğini bilir. toprağın iyi bir verim için güneşe veya
    suya ihtiyacı vardır. erkek bazen güneş olmalı enerjisiyle toprağı
    canlandırmalıdır.erkek hem cinsel anlamda hem duygusal anlamda kadına ancak
    verebildiğinin karşılığını alabilir. kadınlar da toprak gibi bereketlidir.
    bir alırlarsa karşılığını kat kat fazlasıyla verirler." diye cevap verdi.
    nilüfer necdet amcasının eşine tennur yengesine baktı.eşini dinlerken
    gözlerinin içi parlıyordu sanki.nilüfer onunda fikrini sordu. yengesi
    "doğru söze ne denir? aynen katılıyorum.kadınlar erkeklerden daha duygusal
    oldukları için reddedilme korkusu yüzünden ilişkilerinde korkaktırlar.
    günümüzde evlilik tekliflerini hep erkekler yapıyorlar. neden? onlar
    cesaretliler. çünkü reddedildiklerinde kadınlar kadar yaralanmıyorlar. bir
    kadın cevabının evet olacağına emin olduğunda ancak evlenme teklif etmeye
    cesaret edebilir. evlilik içi ilişkilerde de öyle. kadın reddedilme ve
    yaralanma korkusu yüzünden eşine adım atmaya cesaret edemez. ve sürekli
    eşinden beklenti içerisindedir." diyerek sözünü tamamladı. ama aysel yenge "
    toprak gibi beklemede " diyince biraz daha devam etmeye karar verdi. " evet.
    eşim bir talı söz söylese saçımı okşasa iltifat etse diye bekler. cinsel
    konularda da kadın korkaktır. genellikle ilk adımı eşinden bekler. eğer
    erkeklerde kadınlar gibi beklese insan ırkı şimdiye kadar
    bitmişti.erkeklerdefalarca reddedilseler bile şanslarını tekrar tekrar
    denemekten
    çekinmezler. erkeklerin tek hatası kadınların duygusal olduklarını
    unutmaları. kadınlar duygusal mutluluğa ulaşmadan beden mutluluğunu
    yaşayamazlar. ben bekarken beceriksizçok içine kapanık konuşmaya korkan
    biriydim. necdet beni her anlamda değiştirdi. kalbime bir avuç tatlı söz
    serpti benim gibi bir çalıyı bir gül bahçesi haline getirdi. yani gül dikip
    gül topladı." dedi.

    amcasının ve yengesinin sözleri nilüferin hoşuna gitmişti. bu durumda
    emirhan öncelikle hatayı kendisinde aramalıydı. her akşam bir karış suratla
    gelirdi eve. nilüfer " öyle ya eve bir karış suratla gelen sürekli karısını
    alaştiren adam kadın nasıl cilve yapsın." deyiverdi.aslında aklından geçen
    bir düşünceydi ve nasıl oldu da söyleyiverdi kendiside
    anlamadı.nilüferinsözlerini emirhan üstüne alındı. kendisi için
    söylediğini anlamıştı. ve çok
    sinirlendi. oldukça yüksek bir ses tonuyla eşini azarladı. "yeter nilüfer
    konuyu ne kadar uzattın. ne zamandır akrabalarımızı göremedik. cilve cilve
    cilve. bşka konu yok mu? daha doğru dürüst hal hatır bile soramadık."

    emirhanın sözleri üzerine herkes gerilmiş gözler nilüfere bakmıştı. nilüfer
    hiç kızmamıştı. onun gözlerine bakarak gülümsedi ve yumuşak bir ses tonuyla
    "kalbime limon dikme emirhan. sen limon dikersen ben sana gül veremem. fakat
    bir kök gül dik. sana demet demet gül vereyim. dedi. emirhan şaşırmıştı. ne
    diyeceğini bilemedi. masada çıt yoktu. sesszilği murat dayı bozdu. "sahi
    emirhan nasılsın? görüşmeyeli neler yaptın anlat bakalım " deyince masadaki
    herkes kahkahayı patlattı. murat dayı sözlerine devam etti. " itiraf et
    konunun gidişatı işine gelmedi. kabul edelimki cilve konusunda biz
    suçluymuşuz. oysa yıllarca hep eşlerimizde aradık suçu. iyi çiftciler yada
    iyi bahçıvanlar olamayan meğer bizlermişiz. olabilseydik eğer demet demet
    gül toplayacakmışız."

    masada bulunan tüm kadınlar murat dayıyı hararetle alkışladılar. nilüfer
    eşinin sabahsiz sözlerinden sonra ilk defa kendini iyi hissetmişti. sabahtır
    sanki üzerinde bir ağırlık vardı. ve murat dayıyı alkışlarken yükün tamamen
    kalktığını ve rahatladığını farketti. lokantadaki bu muhabbet ona iyi
    gelmişti.

    Bir erkek karısına baktığı karısıda kendisine baktığı vakit Allah her iksinede rahmet nazarı ile bakar ve erkek karısının elini tuttuğu zaman her ikisininde günahları parmakları arasından dökülüp gider. Hz. Muhammed ( S.A.V.)

    Serpil sabah kalkar kalkmaz her gün yaptığı gibi pencereleri açıp havalandırdı. Salonun penceresini açarken sabah kahvesinden dönen komşularınıı gördü. "Ne zaman uyanırlar ev işlerini ne zaman bitirilerde kahve içmeye giderler aklım almıyor" dedi kendi kendine. Çocuklarına birer bardak süt verdikten sonra kapıdan gazetesini alıp çekyata uzandı ve hergün beğenerek okuduğu köşe yazarının yazılarının olduğu sayfaya gelince birden heyecandan ölecek gibi oldu. Çünkü yazar geçen hafta bu hafta evlilik konusunu işleyeceğini söylemiş serpilde hemen kalemi kağıdı alıp yazara bir mektup yazmıştı. Yazarda onun mektubunu aynen yayınlamıştı.

    Önce eşini sonra akrabalarını ve arkadaşlarını arayıp durumdan haberdar etti. aramasa gücenirlerdi. Arasa sanki görgüsüzlük gibi olurdu. Ama gücenmelerinden iyiydi. Heyecanlıydı. hemen yazısını okumaya başladı.

    Herkese merhaba !

    Ben sevgiyi kocamdan öğrendim. Genç kızken sevgi sadece filmlerde olur zannederdim.Bizim evde sevginin adı sanı olmazdı. Birbirimiz severmiydik sevmezmiydik hiç düşünmedim. Anne ve bamaın kavgalarına defalarca şahit olduk ama birbirlerini sevdiklerini gösterecek en ufak bir işareti dahi görmedim. sevgi deyince aklıma sadece babamın bahçede besleyip büyüttüğü köpeği geliyor. babam köpeğini okşarseveronunla oyunlar oynar konuşurona güzel sözler söylerdi.köpeğine söylediği güzel sözlerden hiçbirini bize söylemedi. annem ise ayrı bir alemdi. ya temizlik yaparyada gezmeye giderdi.bizi severmiydi bilmiyorum ama bize hiç göstermedi de söylemedi de. evi kirlettiğimizde veya kardeşlerimle kavga ettiğimizde sadece kızardı.belki haklıydı. çünkü dört kardeştik ve sürekli birbirimizle didşirdik.

    ailemin seçtiği kişiyle evlendim. evlilikten hiçbir beklentim yoktu. evliliği annemlerinki gibi bir şey zannediyordum.evlenince ev temizlersin yemek yaparsınçocuk doğurursunarada bir kocanla kavga edersin. bir gün mutlu bir gün mutsuz yaşayıp gidersin. evlilik böyle bir şey diye düşünürdüm.

    evlendiğim gün eşim beni gelinliğin içinde uzun uzun süzmüş "ne kadar güzelsin" demişti.

    daha önce hiçkimse bana böyle güzel olduğumu söylememişti.çokta güzel olduğumu düşünmüyordum ama onun bana güzel olduğumu söylemesi içimi kıpır kıpır etmişti. ogün duyduğum güzel söz daha sonra duyacağım güzel sözlerin sadece bir başlangıcıydı.eşim bana her fırsatta iltifat eder beni sevdiğini söyler. bana sevginin sadece filmlerde değil gerçek hayatta da olduğunu gösterdi. eşimle çok güzel anılarımız var. ama beni en çok etkileyen ve mutlu eden anımı sizlerle paylaşmak isterim.

    ilk çocuğumun doğumundan 2 ay sonraydı. kontrol için doktoruma gittiğimde hamileliğimde karnımda oluşan çatlakların ne zaman geçeceğini ve doğumdan sonra kalan göbeğimin nasıl eriyeceğini sordum. doktorum " estetik ameliyat olmadıkçao çatlaklar geçmez.jimnastikle göbeğiniz biraz erir ama hamilelikten önceki haline gelmez. ancak kendini estetik cerrahın ve bir güzellik uzmanının eline bırakırsanız eski halinize dönersiniz." dedi nerede bizde o kadar para.

    başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. akşam eşimle konuşana kadar üzüntümden kendi kendimi yedim bitirdim. akşam eşim canımın neden sıkkın olduğunufarkedince neler olduğunu sordu.ona doktorun söylediklerini anlattım.

    bazı kadınlar doğumdan sonra eşlerinin kendilerini beğenmediğini söylüyorlar. beni yine eskisi gibi sevecek ve beğenecekmisin diye sordum. o bana "ben seni karnın dümdüz diye sevmedim ki şimdi göbeğin var diye sevmekten vazgeçeyim. hem karnındaki çizikler ve göbeğin beni kesinlikle rahatsız etmediği gibi hoşumada gidiyor. artık bir annesin ikimizin parçasını taşıdın ve o izler bana bunu hatırlatıyor. karnındaki işaretler seni daha kadınsı yapıyor." dedi. eşimin sözleri bütün üzüntümü giderdi.

    doğum yapmamın üzerinden 10 yıl geçti. bu arada bir bebeğimiz daha oldu. eşimle birbirimize olan sevgimiz kesinlikle azalmadı. geçenlerde genç kızkenki resimlerime baktım. kendimi çok çirkin buldum.birde yakınlarda çekilmiş bir fotoğrafıma baktım. şimdiki halimi güzel buldum. şunu anladımki sevgi çirkin bir kadını güzel yapabilir.sevgisizlik ise güzel bir kadını çirkin yapabilir.sevgi sihirli bir değnek gibi değdiği herşeyi güzelleştiriyor. bana sevgiyi öğrettiği için eşime herkesin huzurunda teşekkür ediyorum.

    bütün okuyuculara sevgi dolu mutlu günler dilerim.

    Serpil KESER

    Serpil ilk tebrik telefonunu eşinden aldı. eşiyle birbirlerini kutladılarha sonr arkadaşlarıda aradı. o gün bütün günü telefon başında gelen kutlamaları kabul etmekle geçti.

    BÜYÜ

    Tam bir aşk evliliği yapmışlardı. mantık yanlarına hiç uğramamıştı. pınar üniversitede okurken tanıştığı yamanı ilk gördüğünde beğenip aşık olmuştu.tıpkı filmlerde olduğu gibiydi herşey. güzel kızla yakışıklı oğlan nihayet karşılaşmışlar bakışmışlardı ve her şey o anda başlamıştı.yamanın yosun yeşili gözleri pınarın zeytin gibi simsiyah gözleriyle buluştuğunda ikisininde aklı devre dışı kalmış hiç bir şeyi düşünmemişlerdi.aileler nasıl terbiye etmişlerdi? birbirlerini de olumlu olumsuz huylar varmıydı? aileler anlaşabilirmiydi? onlarla akraba olacağız. anası babası nasıl insanlardı? benim aile yapıma uyarmı? canları istedikçe gelip mutluluğumuza limon mu sıkarlardı? hiç birini düşünmediler ve evlendiler.çünkü bütün aşıklar gibi onlarda bizim aşkımız başka aşklara benzemez birbirimize olan aşkımız son nefesimize kadar yeter diye düşünüyorlardı.

    falcı kadın yerdeki suyun içine sessiz ve dikkatlice bakarken pınar dalıp gitmişti. kadının cık cık sesiyle kendine geldi. falcı kadının evi çok şık döşenmişti. iyi para kazanıyor olmalı diye düşündü. pınar " eh benim gibi aptallar olduğu sürece daha çok kazanacakları" diye kendi kendine kızdı. cahil kültür seviyesi düşük insanlar gider falcıya diye konuşurken büyük konuşmuştu besbelli.işte üniversite mezunu entel dantel pınarda gelmiş falcının ne söyleyeceğini bekliyordu.gelirken tanınmamak için başına örtü gözüne güneş gözlüğü takmıştı. ikinci adresi falcılar olan teyzesinin kızı başını örtmene gerek yok. camiye gitmiyoruz demişti.falcıya gelmeyi kendine yakıştıramıyordu. ama denize düşen yılana sarılırdı. çaresizlik onu buraya kadar getirmişti işte.

    bir kaç gün önce evini temizleeyen kadın dış kapının en üst köşesine yapıştırılmış arapça yazılmış bir dua bulmuştu. ikiside evirip çevirip bakmışlar her ikside bir anlam veremeimşti. annesine sordu onlarda bilemediler. içine bir kurt düşmüştü pınarın. acaba birileri eşiyle ayrılması için büyümü yapmıştı. son zamanlarda eşiyle iyice kavga eder olmuşlardı zaten. teyzesinin kızıda bu senin mutluluğunu bozmak için yapılmış bir sihir olabilir diyerek pınarı ikna etmeyi başarmıştı.falcı kağıda bakıp yüzünü ekşitmiş " büyü yapmış biri sana bakalım hangi vicdansız yapmış..." deyip yere bir su koyarak başına oturmuştu.

    uzun zamandırda suya bakıp duruyorduki nihayet başını kaldırdı. ve dikkatlice pınara bakıp "kocanın yakın akrabası orta yaşlı bir kadın sana bu ayrılık büyüsünü yaptırmış."

    "kim olabilir ki?

    "aranızı bozmak istemem ama kocanın çok yakın akrabası."

    "kayın validem olamaz değilmi?"

    "söylemek istemiyordum ama malesef kayınvaliden yaptırmış yanında sen yaşlarında bir kadın daha var. uzun boylu"

    "oda görümcem desem..görümcem orta boylu ama."

    "canım uzun dediysek öyle çok uzun boylu değil orta boylu sayılır.kısa boylu değil demek istedim yani."

    "ama onlarla aram çok iyi neden böle bişeyi yapsınlar."

    "sen çok gençsin. bilmessin insanların içindeki hinlikleri. bu büyünün bozulması lazım. ama bu sana pahalıya patlar."

    pınar zaten bildiği için bu tür şeyleri hazırlıklı gelmişti. parayı ödeyip büyüyü bozdurdular. fakat gittiğinden daha kötü olmuştu şimdi. içindeki ses "onlar yapmaz" desede diğer içindeki ses "falcı kadın gördü işte herşeyi" diye fısıldıyordu. bundan sonra onlara karşı nasıl davranmalıydı. evde yalnız başına baya bi düşündü. galiba en mantıklısı onlara artık mesafeli davranmaktı. ama nasıl? yaman annesine ve kız kardeşine aşırı düşkündü. haftada mutlaka 1 defa kendileri giderler arada da onlar gelirlerdi.nasıl yapmalıydı?

    kendi erkek kardeşi annesi 2 laf etse 3üncüde annesine bağırır çağırır kalbini kırardı. oysa kocasının pınarın annesine karşı byüyük bir sevgisi ve saygısı vardı. o böyle düşünceli bir şekildeyken kocası yaman geldi. ve sanki olanlardan haberi varmış gibi annesi gile gitmeyi teklif etti. pınar buna karşı çıkıpta sudan bahaneler üretince yaman kızdı ve kavga etmeye başladılar. yaman eşini daha fazla kırm¤¤¤ için evi terketti. pınar hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı ki telefon çalmaya başladı. açmak istemiyordu ama arayan baya inatçıydı. arayan almanyadan ablası selmaydı. zaten doluyduki yamala kavga ettiğini hemencecik anlattı. ablasıda o konuyla ilgili aradığını yamanın kendisini mutlu etmek için çabalamasına karşın yamana çok kötü davrandığından bahsetti. izne geldiğinde kardeşinin yanında 1 hafta kalmıştı selam. ve her gün yaptıkları kavgalara şahit olmuştu.pınar "sende beni suçluyorsun ama kapının üzerine yapıştırılmış ayrılık büyüsüne ne diyeceksin" dedi. selma " ayrılık büyüsümü? sakın senin ayrılık büyüsü dediğin şey benim yapıştırdığım yazı olmasın"

    "ne yazısı"

    "arapça harflerle yazılmış besmele. bir arkadaşım kapının üstüne besmele as evini nazardan korusun diye bana altalta yazılmış 35 besmele vermişti. ben bir tanede senin için yazdırdım sen inanmassın böle şeylere diye sana söylememiştim."

    "pınar duayı bulmasından itibaren yaşadıklarını ablasına anlattı. ablası şöyle devam etti.

    "kardeşim sen sihir büyü varmı demeden önce kendindeki hataları bir gör. evet üzerinizde bir büyü vardı. aşk büyüsüydü. ve her aşık olup evlenenler gibi sizdeki bu büyüde artık yokoldu. ve bu yüzden açıkta kaldınız. şimdi aklınız kullanıp bu evliliği yürütmeye bakın."

    " haklısın galiba."

    pınar ablasıyla biraz daha konuşup evliliğini sürdürmek için kendi içinde bir büyü aramaya koyuldu. falcı kadına inanıp evliliğini sarsıcak hareketler yapmaya başlamıştı. suçu kendinde değil başkalarının üzerine atacak kendini güya temize çıkaracaktı. hatalarını aramak sorunlarına çözüm bulmak yerine kolayı seçmiş ama yanlış olduğunu şimdi anlamıştı.

    aşkın büyüsü bittiğine göre yeni bir büyü düşünmeye başladı. kendine muhabbet büyüsü hazırlayabilirdi. ufak tefek sorunları dert etme huyunu gönül tenceresine koyacakhoşgörü yağıyla kavurup üzerine bolca akıl sevgi saygı ekler bir tutamda güzel söz ilave edersem bundan daha etkili büyümü olur.

    YILLAR SONRA

    Mine hanımın gözleri yerdeydi.
    işre uzun bir ayrılıktan sonra yine karşındayım. Bana kırgın olduğunu biliyorum. ne zamandır yanına gelemedim. gelemedim; çünkü hem gelmeye yüzüm yoktu hem geçmişle yüzleşmeden gelmek istemedim. artık herşey halloldu. Bugün itiraf günü.

    mine hanım yutkundu söze nerden başlayacağını bilemez gibiydi.

    seninle yaşadığımız yirmi yıllık evlilikten sonra aramıza giren ayrılık aklımı başıma getirdi. şimdi sana herşeyi anlatacağım. neden sevgine karşılık vermediğimi yanındayken dalıp giden gözlerimin sebebini öğreneceksin bugün. sen affedecekmisin beni bilmiyorum ama sen affetsende affetmesende ben kendimi asla affetmeyeceğim.

    gözlerine ani bir sel baskını gibi hücum eden yaşlar bir süre konuşmasına engel oldu. sakinleşince yeniden konuşmaya başladı.

    bundan 21 yıl önce başladı herşey. 19 yaşındaydım. benim gelin çıktığım yeşil renkli evde oturuyorduk. tam bir çevre dostu olan babam o yıl evimizi açık yeşile boyamıştı. evimizin önünden geçenler bizim bahçedeki rengarenk açmış çiçeklere bakmaktandurup hanımelilierin güllerin mis gibi kokusunu koklamaktan kendilerini alakoyamıyorlardı.

    o yaz komşumuz ayşe teyse ölünce çocukları evi kiraya verdiler. işte nolduysa o zaman oldu. kiracının askerden yeni gelmiş olan çok yakışıklı bir oğlu vardı. bahçede balkonda konuşurken birbirimize tutulduk.6 ay kadar görüştük. bazen çay bahçesinde buluşuyor evlenince kaç çocuğumuz olacağından bahsediyorduk. bir gün ailece gelip evimize beni istediler. babam düşünelim kızında bi fikrini alalım bile demeden cevabını hemen verdi."hiç mümkün değil. olmaz" dedi. onlar gidincede hayır deme sebebini açıkladı. fehmiyi iki kere yere tükürürken 1 defada sigara paketini yola atarken görmüş. çevreye saygısı olmayanın insanada saygısı olmazmış. fehmiye kaçalım dedim. fehmi kabul etmedi. küsüştük ayrıldık.

    1 ay sonra babam bahçeyi göstermek bahanesiyle seni görmem için eve davet etti. sen gidincede bi güzel seni övdü."çevre derneğinde gönüllü çalışıyor. efenditerbiyeli çalışıyor.tam evlenilecek adam" dedi.o zamanlar aklım dahala fehmide olduğu için ilgilenmedim seninle. babam kararını vermişti. beni sana verdi. bende fehmiye kızgın olduğum için kabul ettim.gözüm komşuda ağlayarak çıktım ana evinden.

    sen iyi bir eştin. bana çok iyi davrandın. ama ben kıymetini bilemedim.aklım fehmideydi. sık sık annemlere gider 1 saniye bile olsun onu görebilmek için balkondan içeri girmezdim. fakat 1 yıl sonra oda evlendi. başka bir şehre yerleşti. aileside oturdukları ev satılınca evi boşaltıp başka yere taşındılar. yıllar geçti. ama içimdeki ona olan sevgi küllendi ama hiç sönmedi. yada ben istemedim sönmesini. evde gündüzleri sigaramı yakar ayrılık müzikleri dinlerdim hep. o yüzden senin sevgine karşılık veremedim."seni seviyorum" derdin ama ben bir kere bile olsun "ben de" demedim. biliyorum hep sen bunu benden duymak için hayatını verirdin. ama ben sana hiç söylemedim.

    sen gittikten bir yıl sonra ondan haber aldım. yıllar önceki gibi aynı çay bahçesinde buluştuk.konuştuk. karısından ayrılmış. yalnız başına yaşıyormuş. bende yalnız olunca hiç düşünmeden evlendik.

    mutluluğum kısa sürdü. hemde çok kısa. evliliğimin daha ilk gününde hayal kırıklığına uğradım.benim hayallerimdeki romantik prensim aslında kaba bencil bir adammış. 20 yıllık bir aşk anında sönüverdi.evliliğede ancak 1-2 ay dayandım.

    mine hanım yeniden ağlamaya başladı. sakinleşince devam etti.

    senin kıymetini ne kadar harika biri olduğunu o zaman anladım. bir hayall uğruna senin ve sevginin kıymetini bilemedim. bunları söylemek için geç kaldım biliyorum. sen bana ve 2 çocuğumuza her zaman iyi bir eş ve iyi bir baba oldun. her zaman bize çok değer verdin. şimdi seni çok arıyorum.

    mine hanım yere çömeldi.

    bugün buraya aslında bir tek şey için seni sevdiğimi söylemek için geldim. "seni seviyorum. çok ama çok seviyorum." beni affet... sen affetsende ben kendimi affetmeyeceğim. ama sen beni affet..

    sonra kocasının kabri üserine kapanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. başını kaldırdığında kabrin toprakları gözyaşından sırılsıklam olmuştu. yanında getirdiği bir gül fidanını dikti. ve sessizce kabristanı terketti.

    Pırıl pırıl ütülü giysili misler gibi parfüm kokulusaçları taralı dişleri fırçalanmış adamı kadını sevmek kolaydır.Aslında aşk aynı insanı sabahın körü uykudan uyandırdığındaki en sinirli hali ile de kabuledebilmek aynı tuvaleti bir dakika arayla kullanabilmek diz yapmış pijamalarla kanapede yastıklara sarılıp sızmışken bile şevkatle okşayabilmektir.

    Buna katlanamayanlar zaten aşık değillerdir.Bu durumda evlilik hoşlandığın insana karşı olan duygularını öldürüyor diyebiliriz.Zira aşıksan aynı havayı solumak bile zevk verir. hep beraber olmak istersin. banyodan gelen su sesi bile onun evde olduğunun işaretidir ve huzur verir.Ütülediğin gömleğin ona ne kadar çok yakışacağını düşünürsün.Pişirdiğin yemeği ne çok seveceğini hayal edersin.Bin tane ayakkabısı varken binbirinciye sahip olmaktan mutlu olacak diye istediğin gömleği satın almaktan vazgeçersin.Zamanla almaktan çok birşeyler vermekten mutluluk duyduğunu keşfedersin.Eğer kadın evlilikte ikinize yemek pişirecek dolabı düzenleyip ütüyü yapacak bir anne olacak görülüyorsao kadının saçlarının hiç yağlanmadığı ve adamın geceleri terlemediği düşünülüyorsa asla kavga edilmeyecek ve lavabo tamir edilirken dahi gülüşüp öpüşülecek zannediliyorsa zaten beklenti bir evlilik değil bir amerikan filmini yaşamaktır.Bu hayallerle yola çıkıldığında damat ilk gece gelinin saçlarından onbin firkete sökmeye çalıştığında gelin ise damat firketeleri çıkaramayıp ”s…..m böyle kuaförü” diye söylendiğinde zaten evlilik sandıkları şey çatırdamaya başlayacaktır.Evlilik; sadece aşk değildir.Evlilik; ev arkadaşlığı kankalık sırdaşlık ortak hesaba sahip mudilik ayrı kökenlerin birleşmesi başı hatırlanmayan bir akrabalık ilişkisidir.Aşk bu ilişkide tutkuyu sağlar ama zaten tek başına ayakta tutamaz.Aşıksanız ateşli sevişmeler yaşarsınız ama kış akşamları evde konyak içip geyik yapamayabilirsiniz.Hala canınız sıkıldığında onu değil de annenizi arıyorsanız yalan olmuştur o evlilik.Aşk evlilikte gider gelir. halıya kola döktüğünde aşk biter ama o halıyı temizleyebilirse gene aşık olunur.O aradaki sinir evresini aşabilenler ellinci yıla kadeh kaldıranlardır.Tahammül edemeyenler ise ikinci evlilikten sonra artık evliliğin yalan olduğuna inanacaklardır.Zafer direnenlerin olur.


    Can DÜNDAR'dan alıntıdır....




    2. yıl krizi

    Psikologlar evlilikte artık ilk 7 değil ilk 2 yılın tehlikeli olduğuna dikkat çekiyor. Yapılan bir araştırma evliliğin ilk 2 yılında duygusallıktan uyum ve sevgiden ödün vermeyen çiftlerin bir ömür boyu birlikte olma ihtimallerinin çok daha yüksek olduğunu gösteriyor.

    1991 yılında evlenen 156 çifti inceleyen bu kişilerin eşlerine karşı hissettiklerini tavırlarını mercek altına alan ekip "Çiftin boşanıp boşanmayacağı ilk 24 ayda belli oluyor" diyor.

    Kısa ayrılıklar

    Evlilik terapistlerinin çoğu ‘uzun evliliğin sırrı kısa süreli ayrılıklardır’ prensibinde birleşiyor. Uzmanlar her 2-3 yılda bir çiftlere 1 ila 5 ay arası değişen sürelerle ayrı kalmalarını öneriyor ve ‘tedavi amaçlı ayrılıkların’ mucizeler yarattığını söylüyor.

    Uzmanlar birlikteliğin ilk günlerindeki heyecanı tutkuyu yakalamak için şu önerilerde de bulunuyor:

    Sizin için yaptıklarını bir hatırlayın

    Eşinize nasıl davranıyorsunuz? Ona herhangi bir tanıdığa gösterdiğiniz ilgi ve sevecenliği gösteriyor musunuz?

    Eğer takdir ve teşekkürün yerini ilgisizlik ve talepler aldıysa tehlikeli bir noktadasınız demektir. Bu durumda yapılacak şey eşinizin sizin için yaptığı şeyleri yapmaya mecbur olmadığını düşünmek.

    Eşinizin sizin için her gün yaptığı şeylerin bir listesini çıkarın ve sonra kendi kendinize bunların kaçı için ona teşekkür ettiğinizi bir sorun.

    Basit bir teşekkürün birçok şeyi değiştirebileceğini unutmayın.

    Tahmincilik yapmayın

    Eşinizin düşündüğü ve duyduğu şeyleri tahmin etmekten vazgeçin çünkü hata yapabilir ve gereksiz yere kavgaya sebebiyet vermiş olursunuz.

    Kaç kere karşımızdakinin hareketlerinden yanlış sonuçlar çıkardığımızı gerçeği tesadüfen veya çok zaman sonra anladığınızı bir düşünün.

    Çoğu kez eşimize doğru olmayan istekler yükleriz. Mesafeli duran bir eş sorunlu veya üzgün olabilir unutmayın.

    Suçlamayın

    "Senin suçun" demek ne kadar da kolay! Yolunda gitmeyen bir olayda kendi suçunu aramaktan çok daha kolay kuşkusuz.

    Suçlamak sorunları çözmez çözmediği gibi birbiri ardına yeni suçlamalar getirir. Suçlamalar gerçeği görmeyi engeller ve istemeden de olsa incitici hakaretler doğurabilir.

    ALINTIDIR...

      Forum Saati Cuma Nis. 26, 2024 11:35 pm