Namaz Kılmamanın Zararı
Sual: Namaz kılmak büyük bir ibadet olduğu için terk edilmesi de çok büyük günah değil midir?
CEVAP
Elbette çok büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kasten [mazeretsiz] namaz kılmayanın diğer amellerini Allahü teâlâ
kabul etmez. Tevbe edinceye kadar da Allah’ın himayesinden uzak olur.)
[İsfehani]
(Beş vakit namazı terk eden, Allahü teâlânın hıfz ve emanından mahrum olur.) [İbni Mace]
(Namaz kılmayanın Müslümanlığı, abdest almayanın namazı yoktur.) [Bezzar]
(İman ile küfür arasındaki fark, namazı kılıp kılmamaktır.) [Tirmizi]
(Namaz kılmayanın dini yoktur.) [İbni Nasr]
(Bizimle kâfirlik arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir olur.) [Nesai]
(Namaz, imanın başı ve Cehennemden kurtarıcıdır.) [Miftah-ul-Cennet]
Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
En büyük günahı işleyen de kâfir olmaz. Tembellikle namaz kılmayana
kâfir denmez. Fakat namaz, çok önemli olduğu için, namaz kılmayanın
imanla ölmesi kolay değildir. Namaz kılmayanın kalbi kararır, diğer
günahları işlemesi kolaylaşır. Günahlar da insanı küfre sürükler.
Sual: Namaz kılmamanın zararı nedir?
CEVAP Birçok zararı vardır. Seyyid Abdülhakim efendi hazretleri buyurdu ki:
Namaz kılmayan, her şeyden önce bütün müminlere zulmetmiş olur. Çünkü
her namazda (Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin) demekle bütün
müminlere dua ediliyor. Namaz kılmayan, her gün beş vakit namazda
sünnetlerle beraber 21 kere tekrarlanan bu duadan Müslümanları mahrum
bırakıyor. Kıyamette bütün müminler bu haklarını namaz kılmayanlardan
alacaktır.
Namaza gevşeklik gösteren, kıymetini bilmeyip hafif tutan birçok cezaya uğrar:
Ömründen hayır ve menfaat görmez. Çeşitli hastalık, aşağılık, hakaret
ve zilletler içerisinde hayat sürer. Salihlerden saygı görmediği gibi,
çeşitli mahrumiyet ve sıkıntılara maruz kalır. Sıhhatinden hayır ve
menfaat görmez. Genelde kötü yerlerde çalışanlar, namaz kılmayan veya
namaza gevşeklik gösterenlerdir. Zahmetli, yorucu ve ağır işlerde
çalışanlar da çoğunlukla bunlardır. Namazı doğru kılan, hem salihlerin
yanında, hem de, arkadaşları ve akrabaları arasında saygı ve itibar
sahibidir.
Namaz kılanda yaratılışındaki güzellikten başka bir güzellik ve cemal
vardır ki, namaz kılmayan ne kadar güzelleşmeye, süslenmeye çalışsa da,
her gün yıkansa da, yeni elbiseler giyse de, yine bu güzellik ve cemale
kavuşamaz. Güzel kokular sürünse de, kendisinde hasıl olan tiksindirici
kokuyu, hissedenlerden gizleyemez.
Namaz kılanın yüzü güzel olur, uzun zaman yıkanmasa da, günlerce
çamaşır değiştirmese de, vücut, elbise ve çamaşırları pis kokmaz. Namaz
kılmayan, sık sık yıkanıp çamaşır değiştirse de, o nezafete, o zarafete
sahip olamaz. Günde defalarca sadaka verse, yetimleri sevindirse,
yedirip giydirse, günlerce Kur'an okusa, her yıl hacca gitse, buna
benzer ibadet ve iyilik yapsa da sevap alamaz. Allahü teâlâ, o
vakitleri namaza mahsus kıldığından bu vakitleri namazda geçirmek
gerekir. Bu vakitleri Allahü teâlânın tayin ettiği şekilden çıkarmak
yani bozmak zulmünde bulunduğu için namaz kılmayanın her işinden, hayır
ve bereket kalkar, duası da makbul olmaz.
Namaz kılan Ya Rabbi dediği zaman, Allahü teâlâ, (Lebbeyk = söyle
yapılsın) buyurur. Namaz kılmayana lebbeyk, işittim demez. Ancak namazı
doğru kılan hayır ve berekete ve rahmete vesile olur. Namazda, Hazret-i
Âdem’den itibaren bütün müminlerin ve bütün mahlukatın hakları vardır.
Namaz terk edilince, Hakkın rahmeti, örtülü kalır. Rahmetin gelmesine
kesilmesine sebep olduğundan bütün mahlukat namazı terk edene buğzeder.
Müslümanların dualarının bereketinden mahrum kalır. Ölse, mezarı
yanından geçen bir müslümanın okuduğu Fatihadan gerektiği kadar
faydalanamaz. Allahü teâlâ böylelerini, uluhiyet makamında özel hizmet
sayılan namaza almadığından, bu önemli hizmetten kovulmuş olur. Bu
hizmet için verilecek olan faydalardan mahrum kalır.
Namaz kılmayan, görünüşü bozularak yatağa düşer. Üstünü başını,
yatağını, yorganını ve diğer şeylerini pisleterek berbat eder. Öyle
olur ki, en yakınları, çocukları, hanımı, ana ve babası da ölümünden
nefret eder. Hiç kimseden saygı göremez.. Bu kimse büyük bir padişah da
olsa, yine ölüm zamanında nefret edilen bir şekilde ölür.
Namaz kılmayanın ölümünde, gözlerinde korku alametleri, telaş ve hüzün
eserleri, gözünü göğe dikme işaretleri görünür. Gözlerinin rengi
değişir. Yukarıya veya aşağıya doğru dikilir ki, bakmak mümkün
değildir. Burun delikleri kurur. Kuş tüyü yatakta, süslü odada ve
sarayda bin bir ihtişam ve debdebe içerisinde bulunsa da, yine zelil ve
aşağı olur.
Namaz kılmamakla iman zayıflar. Bu kimsenin namaza saygısı olmadığından
melekler, ölüler ve diğer yaratıklar da ona saygı göstermez.
Namaz kılmayan ölürken saçı sakalı karışır. Namaz kılanın ise ölümünde
de hayattaki durumu bozulmaz, canlı gibi kalır. Onun ölümünü gören,
ölümünden haberdar değilse, uyuduğunu zanneder.
Namaz kılmayan ne kadar çok yemek yese de, yine açlık ızdırabı dinmez.
Gittikçe şiddetlenir, dayanılmaz bir hâl alır. Ne kadar fazla ve iyi
yemekler yedirilse, bu acı, bu ağrı, bu sızı dindirilemez. Bu ızdırap
teskin olunamaz. Hep açlıkla acı çeker. Açlık bir orantı halinde
yükselir, artar. Nihayet kıvrana kıvrana can verir. Çünkü namazı terk
etmek büyük günahtır. Cezası da o nispette büyük olur.
Namaz kılan, güler yüzlü, parlak ve nurani yüzlü olur. Sevinç ve neşe
alametleri yüzünde ve gözlerinde aşikâr olur. Kendi kusurlarını ve Hak
teâlânın lütuf ve ihsanını görür de, alnından terler dökülür, burnunun
delikleri sulanır. Kulak altları ve burun delikleri hafif bir şekilde
terler. Güzel bir şekilde kokar. Renginde latif bir güzellik olur.
Etrafa güzel kokular yayılır. En lezzetli ve en nefis yemekler yemiş
gibi tok ve kanmış olarak vefat eder.
İbadetler imandan parça değildir. Yani inandığı halde bir ibadeti
yapmayan veya bir haramı işleyen kâfir olmaz. Ancak namazda sözbirliği
olmadı. Hanbeli’de bir namazı özürsüz terk eden kâfir olduğundan
öldürülür. Yıkanmaz, kefene sarılmaz, namazı kılınmaz ve müslümanların
kabristanına konulmaz. Ayağına ip bağlanır, murdar bir it gibi, bir
çukur kazıp içine konur. Üzerine toprak atılır. Üzerine kabir alameti
de yapılmaz. Şafii ve Maliki’de büyük günah işlediği için ceza olarak
öldürülür. Hanefi’de namaza başlayıncaya kadar dövülüp hapse atılır.
Namaz kılmamak imansız ölmeye, namaz kılmak ise iki cihan saadetine
sebep olur.
Vazife elbette mukaddestir
Sual: Bazı
kimseler, (Ben namaz kılmam ama, fakirlere yardım ederim, hayvanlara
acırım. Bunlar da ibadettir. Sadece namaz kılmakla olmaz. Vazife
mukaddestir. Önce iş, sonra namaz) diyorlar. Namaz kılmayanın yaptığı
iyi işler kabul olur mu?
CEVAP
(Sadece namazla olmaz) demek, namazı hafife almak olur. Namaz sanki
iman gibidir. Nasıl ki, imanı olmayanın hiçbir ibadetine, iyiliğine
sevap verilmiyorsa, namaz kılmayanın da hiçbir ibadetine sevap
verilmez. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Kıyamet günü kulun ilk
sorguya çekileceği ibadet namazdır. Namaz düzgün ise, diğer amelleri
kabul edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez.)
[Taberani]
(Namaz kılmayanın ibadetleri kabul olmaz.) [Ebu Nuaym] (Namaz dinin direğidir, namazı terk eden dinini yıkmış olur.) [Beyheki]
(Vazife mukaddestir. Önce iş, sonra namaz) diyerek namaz kıldırmamak
doğru değildir. Namaz kılmakla işverenin hakkı geçmiş olmaz. Yani
işverenin namaza mani olma hakkı olmaz.
Vazife ne demektir? Vazife, âmir tarafından emredileni yapmak, yasak
edileni yapmamak demektir. Birkaç âmirin verdiği emir, birbirine
benzemiyorsa, daha üstün olan âmirin emri yapılır. Memuriyette ve
askerlikte de, birinci vazife büyük âmirin emrini yapmaktır. En büyük
âmir kimdir? Vazife elbette mukaddestir. Çünkü hadis-i şerifte,
(İnsanların en iyisi, insanlara faydalı olandır) buyuruldu. (Kudai)
İnsanlara ne yapılırsa faydalı olacağını da, en büyük âmir olan Allahü
teâlâ bildirmiştir. Birinci vazife, en büyük âmirin emrini yapmak
olduğuna göre, en büyük âmir ne diyor? (İmandan sonra en büyük vazife
namaz kılmaktır) buyuruyor. Namaz kılmayanın ibadetleri, iyi işleri
kabul olmadığı gibi, kazancı da bereketsiz olur.
Namaz kılmak, işi aksatmaz. Hatta namaz kılan, işini daha canla başla
yapmaya gayret eder. Namaz kılan, kul hakkından, haramdan korkar,
vazifesini ihmal etmez. (Namaz kılmaya vaktim yok) demek veya başka
bahane uydurmak, beynamaz mazeretidir, namazın önemini bilmemektir.
Hadis-i şerifte, (Bir kimse, namazını kasten, mazeretsiz kılmazsa,
Allahü teâlâ onun diğer ibadetlerini faydasız kılar) buyuruldu. (İ.
Gazali)
Allahü teâlâ, namaz kılmayanın iyiliklerine sevap vermez. (Sefer-i ahiret)
Kasten yapanın suçu çok ağır olur
Sual: Bazıları;
bir namazı, uyuyarak, unutarak veya meşru bir mazeretle kazaya
bırakmakla, tembellikle veya kasten terk etmeyi aynı kefeye koyuyorlar.
Kasıtlı ve kasıtsız kılmamak arasında fark yok mudur?
CEVAP
Namazı kasten terk etmekle, meşru bir özürle terk etmenin cezası ve
kazası aynı değildir. Sadece namaz değil, her işi, kasıtlı veya
kasıtsız yapmak arasında çok fark vardır. Kasıtlı ve kasıtsız yapmak
konusunda Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden örnekler verelim:
Bir işi kasten yapmak, taammüden, planlayarak, isteyerek yapmak
demektir. Dinimizde adam öldürmek en büyük günahlardandır. Bunu
taammüden, yani planlayarak öldürmek daha şiddetlidir. Bekara suresinin
178. âyet-i kerimesinde, kasten adam öldürenin, mahkemece, aynı cezaya
çarptırılması bildirilmektedir. Bir mümini öldürmek büyük günah olduğu
gibi, mümini mümin olduğu için öldürmek daha büyük günahtır. Bu konuda
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bir mümini [mümin olduğu için] kasten öldürenin cezası, Cehennemde sonsuz kalmaktır.) [Nisa 93]
Fakat bir mümini kasten değil de, yanlışlıkla, kasıtsız öldürürse,
cezası hafiftir. Varsa bir köle azat eder ve diyet verir. Kur’an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bir mümini yanlışlıkla öldürenin, bir mümin köleyi azat etmesi ve
öldürülenin ailesi bağışlamadıkça, diyet ödemesi gerekir.) [Nisa 92]
Bir insan doğru zannederek yalan yere yemin edebilir. Bunu kasıtlı
yapmadığı için günah olmaz. Fakat bir şeyi yapmayacağım diye yemin edip
de, yaparsa yemin kefareti ödemesi gerekir. Bu konuda Kur’an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Allah, kasıtsız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Ama
kasıtlı yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar.) [Bekara 225]
Hadis-i şeriflerden de birkaç örnek verelim. Besmelesiz kesilen hayvan
yenmez. Ama besmele unutulmuşsa yenir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor
ki:
(Besmele unutularak kesilen hayvan helaldir, Besmeleyi kasten terk etmedikçe tutulan av da yenir.) [Abd bin Hamid]
Ramazan orucunu kasten bozmanın cezası, kefareti ağırdır. Ama unutarak
yiyip içmenin cezası yoktur. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Oruçlu, unutarak bir şey yiyip içerse, kaza gerekmez.) [Dare Kutni]
Kasten hadis uydurmanın cezası da büyüktür. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kasten bana izafeten yalan söyleyen [hadis uyduran] Cehennemdeki yerine hazırlansın.) [Buhari]
Kasıtlı ve kasıtsız yapmakla ilgili fıkıhta çok konu vardır. Mesela
İbni Âbidin hazretleri diyor ki, (Özürsüz, çocuk almak haramdır. Ananın
veya süt emen diğer çocuğun ölümüne sebep olan bir özür varsa, uzuvları
teşekkül etmeden almak caiz olur.)
Namazı kasten kılmamak çok büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Namazı kasten terk eden, Allahü teâlânın zimmetinden [korumasından] çıkar.) [İ. Ahmed]
(Namazı kasten kılmayanın diğer amellerini Allahü teâlâ kabul etmez.) [İsfehani]
(Namazı kasten terk eden kâfir olur.) [Taberani]
Bu kadar önemli bir ibadeti kasten terk etmekle, uyuyarak, unutarak
kılmamak arasında çok fark vardır, mukayese bile kabul etmez, ikisi
aynı kefeye konamaz. Uyumak, unutmak veya başka meşru bir mazeretle
kazaya kalan namaz varken, sünnet veya nafile namaz kılmakta mahzur
yoktur. Ama kasten terk edilmiş namazları varken, bunları kaza etmeden
nafile kılamaz.
İçki ve namaz
Sual: Kocam içkili iken
namaz kılıyor. Namazı kabul olur mu? Oruç da tutuyor. İçkiyle orucunu
açtığı da oluyor. Namazı da orucu da boşa mı gidiyor?
CEVAP
Günah ayrı, ibadet ayrıdır. Yani günah işleyen kimsenin de ibadetleri
sahih olur. Namaz borcundan, oruç borcundan kurtulur. Ahirette niçin
namaz kılmadın, oruç tutmadın diye sorguya çekilmez. Niye içki içtin
diye sorguya çekilir. İçki içenin kıldığı namazlar sahih olur; fakat
kabul olmaz. Kabul olmaz demek, sahih olmaz demek değildir. Sahih ve
ihlaslı olan her ibadetin sevabı olur. Namaz borcundan kurtulur, fakat
namazdan hasıl olan büyük sevapların hepsine kavuşamaz demektir.
Açık gezen kadının namazı da böyledir. Namaz borcundan kurtulur, namaz
kılmakla hasıl olacak büyük sevapların hepsine kavuşamaz, yani sevabı
az olur. Bu sadece içki içen, açık gezen için değil, her çeşit günahı
işleyen için de böyledir. Yalan söyleyen, gıybet eden, laf taşıyan
kimsenin de namazlarının sevapları azalır.
Namazı kaçırmamak için
Sual: Namazları kaçırmamak için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Namaza mâni olan işte, hayır yoktur. Şu üç şeye mâni olan her şeyi terk etmek ve bu üç şeye sarılmak lâzımdır:
1- Namazları vaktinde kılmak,
2- Haramlardan sakınmak,
3- Helâl kazanmak.
Namaz kılmayan
Sual: Mecusi’nin biri
Ramazan ayında çocuğuna dışarıda yemek yedirtmiyor, Müslümanlara
saygılı davranıyor ve son nefeste imanla ölüyor. Dini yazılarda ise
namaz kılmayan Müslümanın imanla ölmesinin zor olduğu, yani imanının
tehlikede olduğu yazıyor. O Müslümanken bile kâfir ölebiliyor da, kâfir
nasıl Müslüman ölebilir?
CEVAP
İslamiyet insanlardan iki şey ister. Birincisi ne bildirilmişse hepsine
olduğu gibi iman etmek. İkincisi bu iman ettiklerine hürmet edip, saygı
göstermek, hepsini beğenmek. Bunlar imanla ilgilidir. Yapıp yapmamak
ise günah ve sevab ile ilgilidir. Bahsettiğiniz örnekte üstelik bir
mecusinin yani ateşe tapanın oruca, Müslümanların ibadetine hürmeti,
saygısı, onun Müslüman olmasına vesile olabilir ki olmuştur da. Buna
benzer olaylar çok olmuştur.
Fakat bir Müslümanın senelerce namaz kılmaması, diğer haramları
işlemesi, bunları yaptığı veya yapmadığı için değil, iman ettiği
hususlara saygıyı, hürmeti azaltacağı, hatta yok edebileceği için küfre
düşme tehlikesi çok fazladır. Namaz dinin direğidir buyuruluyor. Namaz
insanı elbette kötülüklerden alıkoyar buyuruluyor. Kendisini koruyucu
namazı niyazı yok. Üstelik laf olsun diye, gevezelikle saygıyı hürmeti
kaybedenler ise çoktur. Bu yüzden, ikisi çok farklıdır. Birbirine
karıştırmamak lazımdır.
Kâfir bir kelime-i şahadet söylerse hemen Müslüman olur, bütün
günahları affolur, fakat namaz kılmayan Müslüman, yukarıda açıklamaya
çalıştığımız sebepler yüzünden tehlikededir.
Sual: Namaz kılmak büyük bir ibadet olduğu için terk edilmesi de çok büyük günah değil midir?
CEVAP
Elbette çok büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kasten [mazeretsiz] namaz kılmayanın diğer amellerini Allahü teâlâ
kabul etmez. Tevbe edinceye kadar da Allah’ın himayesinden uzak olur.)
[İsfehani]
(Beş vakit namazı terk eden, Allahü teâlânın hıfz ve emanından mahrum olur.) [İbni Mace]
(Namaz kılmayanın Müslümanlığı, abdest almayanın namazı yoktur.) [Bezzar]
(İman ile küfür arasındaki fark, namazı kılıp kılmamaktır.) [Tirmizi]
(Namaz kılmayanın dini yoktur.) [İbni Nasr]
(Bizimle kâfirlik arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir olur.) [Nesai]
(Namaz, imanın başı ve Cehennemden kurtarıcıdır.) [Miftah-ul-Cennet]
Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
En büyük günahı işleyen de kâfir olmaz. Tembellikle namaz kılmayana
kâfir denmez. Fakat namaz, çok önemli olduğu için, namaz kılmayanın
imanla ölmesi kolay değildir. Namaz kılmayanın kalbi kararır, diğer
günahları işlemesi kolaylaşır. Günahlar da insanı küfre sürükler.
Sual: Namaz kılmamanın zararı nedir?
CEVAP Birçok zararı vardır. Seyyid Abdülhakim efendi hazretleri buyurdu ki:
Namaz kılmayan, her şeyden önce bütün müminlere zulmetmiş olur. Çünkü
her namazda (Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin) demekle bütün
müminlere dua ediliyor. Namaz kılmayan, her gün beş vakit namazda
sünnetlerle beraber 21 kere tekrarlanan bu duadan Müslümanları mahrum
bırakıyor. Kıyamette bütün müminler bu haklarını namaz kılmayanlardan
alacaktır.
Namaza gevşeklik gösteren, kıymetini bilmeyip hafif tutan birçok cezaya uğrar:
Ömründen hayır ve menfaat görmez. Çeşitli hastalık, aşağılık, hakaret
ve zilletler içerisinde hayat sürer. Salihlerden saygı görmediği gibi,
çeşitli mahrumiyet ve sıkıntılara maruz kalır. Sıhhatinden hayır ve
menfaat görmez. Genelde kötü yerlerde çalışanlar, namaz kılmayan veya
namaza gevşeklik gösterenlerdir. Zahmetli, yorucu ve ağır işlerde
çalışanlar da çoğunlukla bunlardır. Namazı doğru kılan, hem salihlerin
yanında, hem de, arkadaşları ve akrabaları arasında saygı ve itibar
sahibidir.
Namaz kılanda yaratılışındaki güzellikten başka bir güzellik ve cemal
vardır ki, namaz kılmayan ne kadar güzelleşmeye, süslenmeye çalışsa da,
her gün yıkansa da, yeni elbiseler giyse de, yine bu güzellik ve cemale
kavuşamaz. Güzel kokular sürünse de, kendisinde hasıl olan tiksindirici
kokuyu, hissedenlerden gizleyemez.
Namaz kılanın yüzü güzel olur, uzun zaman yıkanmasa da, günlerce
çamaşır değiştirmese de, vücut, elbise ve çamaşırları pis kokmaz. Namaz
kılmayan, sık sık yıkanıp çamaşır değiştirse de, o nezafete, o zarafete
sahip olamaz. Günde defalarca sadaka verse, yetimleri sevindirse,
yedirip giydirse, günlerce Kur'an okusa, her yıl hacca gitse, buna
benzer ibadet ve iyilik yapsa da sevap alamaz. Allahü teâlâ, o
vakitleri namaza mahsus kıldığından bu vakitleri namazda geçirmek
gerekir. Bu vakitleri Allahü teâlânın tayin ettiği şekilden çıkarmak
yani bozmak zulmünde bulunduğu için namaz kılmayanın her işinden, hayır
ve bereket kalkar, duası da makbul olmaz.
Namaz kılan Ya Rabbi dediği zaman, Allahü teâlâ, (Lebbeyk = söyle
yapılsın) buyurur. Namaz kılmayana lebbeyk, işittim demez. Ancak namazı
doğru kılan hayır ve berekete ve rahmete vesile olur. Namazda, Hazret-i
Âdem’den itibaren bütün müminlerin ve bütün mahlukatın hakları vardır.
Namaz terk edilince, Hakkın rahmeti, örtülü kalır. Rahmetin gelmesine
kesilmesine sebep olduğundan bütün mahlukat namazı terk edene buğzeder.
Müslümanların dualarının bereketinden mahrum kalır. Ölse, mezarı
yanından geçen bir müslümanın okuduğu Fatihadan gerektiği kadar
faydalanamaz. Allahü teâlâ böylelerini, uluhiyet makamında özel hizmet
sayılan namaza almadığından, bu önemli hizmetten kovulmuş olur. Bu
hizmet için verilecek olan faydalardan mahrum kalır.
Namaz kılmayan, görünüşü bozularak yatağa düşer. Üstünü başını,
yatağını, yorganını ve diğer şeylerini pisleterek berbat eder. Öyle
olur ki, en yakınları, çocukları, hanımı, ana ve babası da ölümünden
nefret eder. Hiç kimseden saygı göremez.. Bu kimse büyük bir padişah da
olsa, yine ölüm zamanında nefret edilen bir şekilde ölür.
Namaz kılmayanın ölümünde, gözlerinde korku alametleri, telaş ve hüzün
eserleri, gözünü göğe dikme işaretleri görünür. Gözlerinin rengi
değişir. Yukarıya veya aşağıya doğru dikilir ki, bakmak mümkün
değildir. Burun delikleri kurur. Kuş tüyü yatakta, süslü odada ve
sarayda bin bir ihtişam ve debdebe içerisinde bulunsa da, yine zelil ve
aşağı olur.
Namaz kılmamakla iman zayıflar. Bu kimsenin namaza saygısı olmadığından
melekler, ölüler ve diğer yaratıklar da ona saygı göstermez.
Namaz kılmayan ölürken saçı sakalı karışır. Namaz kılanın ise ölümünde
de hayattaki durumu bozulmaz, canlı gibi kalır. Onun ölümünü gören,
ölümünden haberdar değilse, uyuduğunu zanneder.
Namaz kılmayan ne kadar çok yemek yese de, yine açlık ızdırabı dinmez.
Gittikçe şiddetlenir, dayanılmaz bir hâl alır. Ne kadar fazla ve iyi
yemekler yedirilse, bu acı, bu ağrı, bu sızı dindirilemez. Bu ızdırap
teskin olunamaz. Hep açlıkla acı çeker. Açlık bir orantı halinde
yükselir, artar. Nihayet kıvrana kıvrana can verir. Çünkü namazı terk
etmek büyük günahtır. Cezası da o nispette büyük olur.
Namaz kılan, güler yüzlü, parlak ve nurani yüzlü olur. Sevinç ve neşe
alametleri yüzünde ve gözlerinde aşikâr olur. Kendi kusurlarını ve Hak
teâlânın lütuf ve ihsanını görür de, alnından terler dökülür, burnunun
delikleri sulanır. Kulak altları ve burun delikleri hafif bir şekilde
terler. Güzel bir şekilde kokar. Renginde latif bir güzellik olur.
Etrafa güzel kokular yayılır. En lezzetli ve en nefis yemekler yemiş
gibi tok ve kanmış olarak vefat eder.
İbadetler imandan parça değildir. Yani inandığı halde bir ibadeti
yapmayan veya bir haramı işleyen kâfir olmaz. Ancak namazda sözbirliği
olmadı. Hanbeli’de bir namazı özürsüz terk eden kâfir olduğundan
öldürülür. Yıkanmaz, kefene sarılmaz, namazı kılınmaz ve müslümanların
kabristanına konulmaz. Ayağına ip bağlanır, murdar bir it gibi, bir
çukur kazıp içine konur. Üzerine toprak atılır. Üzerine kabir alameti
de yapılmaz. Şafii ve Maliki’de büyük günah işlediği için ceza olarak
öldürülür. Hanefi’de namaza başlayıncaya kadar dövülüp hapse atılır.
Namaz kılmamak imansız ölmeye, namaz kılmak ise iki cihan saadetine
sebep olur.
Vazife elbette mukaddestir
Sual: Bazı
kimseler, (Ben namaz kılmam ama, fakirlere yardım ederim, hayvanlara
acırım. Bunlar da ibadettir. Sadece namaz kılmakla olmaz. Vazife
mukaddestir. Önce iş, sonra namaz) diyorlar. Namaz kılmayanın yaptığı
iyi işler kabul olur mu?
CEVAP
(Sadece namazla olmaz) demek, namazı hafife almak olur. Namaz sanki
iman gibidir. Nasıl ki, imanı olmayanın hiçbir ibadetine, iyiliğine
sevap verilmiyorsa, namaz kılmayanın da hiçbir ibadetine sevap
verilmez. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Kıyamet günü kulun ilk
sorguya çekileceği ibadet namazdır. Namaz düzgün ise, diğer amelleri
kabul edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez.)
[Taberani]
(Namaz kılmayanın ibadetleri kabul olmaz.) [Ebu Nuaym] (Namaz dinin direğidir, namazı terk eden dinini yıkmış olur.) [Beyheki]
(Vazife mukaddestir. Önce iş, sonra namaz) diyerek namaz kıldırmamak
doğru değildir. Namaz kılmakla işverenin hakkı geçmiş olmaz. Yani
işverenin namaza mani olma hakkı olmaz.
Vazife ne demektir? Vazife, âmir tarafından emredileni yapmak, yasak
edileni yapmamak demektir. Birkaç âmirin verdiği emir, birbirine
benzemiyorsa, daha üstün olan âmirin emri yapılır. Memuriyette ve
askerlikte de, birinci vazife büyük âmirin emrini yapmaktır. En büyük
âmir kimdir? Vazife elbette mukaddestir. Çünkü hadis-i şerifte,
(İnsanların en iyisi, insanlara faydalı olandır) buyuruldu. (Kudai)
İnsanlara ne yapılırsa faydalı olacağını da, en büyük âmir olan Allahü
teâlâ bildirmiştir. Birinci vazife, en büyük âmirin emrini yapmak
olduğuna göre, en büyük âmir ne diyor? (İmandan sonra en büyük vazife
namaz kılmaktır) buyuruyor. Namaz kılmayanın ibadetleri, iyi işleri
kabul olmadığı gibi, kazancı da bereketsiz olur.
Namaz kılmak, işi aksatmaz. Hatta namaz kılan, işini daha canla başla
yapmaya gayret eder. Namaz kılan, kul hakkından, haramdan korkar,
vazifesini ihmal etmez. (Namaz kılmaya vaktim yok) demek veya başka
bahane uydurmak, beynamaz mazeretidir, namazın önemini bilmemektir.
Hadis-i şerifte, (Bir kimse, namazını kasten, mazeretsiz kılmazsa,
Allahü teâlâ onun diğer ibadetlerini faydasız kılar) buyuruldu. (İ.
Gazali)
Allahü teâlâ, namaz kılmayanın iyiliklerine sevap vermez. (Sefer-i ahiret)
Kasten yapanın suçu çok ağır olur
Sual: Bazıları;
bir namazı, uyuyarak, unutarak veya meşru bir mazeretle kazaya
bırakmakla, tembellikle veya kasten terk etmeyi aynı kefeye koyuyorlar.
Kasıtlı ve kasıtsız kılmamak arasında fark yok mudur?
CEVAP
Namazı kasten terk etmekle, meşru bir özürle terk etmenin cezası ve
kazası aynı değildir. Sadece namaz değil, her işi, kasıtlı veya
kasıtsız yapmak arasında çok fark vardır. Kasıtlı ve kasıtsız yapmak
konusunda Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden örnekler verelim:
Bir işi kasten yapmak, taammüden, planlayarak, isteyerek yapmak
demektir. Dinimizde adam öldürmek en büyük günahlardandır. Bunu
taammüden, yani planlayarak öldürmek daha şiddetlidir. Bekara suresinin
178. âyet-i kerimesinde, kasten adam öldürenin, mahkemece, aynı cezaya
çarptırılması bildirilmektedir. Bir mümini öldürmek büyük günah olduğu
gibi, mümini mümin olduğu için öldürmek daha büyük günahtır. Bu konuda
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bir mümini [mümin olduğu için] kasten öldürenin cezası, Cehennemde sonsuz kalmaktır.) [Nisa 93]
Fakat bir mümini kasten değil de, yanlışlıkla, kasıtsız öldürürse,
cezası hafiftir. Varsa bir köle azat eder ve diyet verir. Kur’an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bir mümini yanlışlıkla öldürenin, bir mümin köleyi azat etmesi ve
öldürülenin ailesi bağışlamadıkça, diyet ödemesi gerekir.) [Nisa 92]
Bir insan doğru zannederek yalan yere yemin edebilir. Bunu kasıtlı
yapmadığı için günah olmaz. Fakat bir şeyi yapmayacağım diye yemin edip
de, yaparsa yemin kefareti ödemesi gerekir. Bu konuda Kur’an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Allah, kasıtsız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Ama
kasıtlı yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar.) [Bekara 225]
Hadis-i şeriflerden de birkaç örnek verelim. Besmelesiz kesilen hayvan
yenmez. Ama besmele unutulmuşsa yenir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor
ki:
(Besmele unutularak kesilen hayvan helaldir, Besmeleyi kasten terk etmedikçe tutulan av da yenir.) [Abd bin Hamid]
Ramazan orucunu kasten bozmanın cezası, kefareti ağırdır. Ama unutarak
yiyip içmenin cezası yoktur. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Oruçlu, unutarak bir şey yiyip içerse, kaza gerekmez.) [Dare Kutni]
Kasten hadis uydurmanın cezası da büyüktür. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kasten bana izafeten yalan söyleyen [hadis uyduran] Cehennemdeki yerine hazırlansın.) [Buhari]
Kasıtlı ve kasıtsız yapmakla ilgili fıkıhta çok konu vardır. Mesela
İbni Âbidin hazretleri diyor ki, (Özürsüz, çocuk almak haramdır. Ananın
veya süt emen diğer çocuğun ölümüne sebep olan bir özür varsa, uzuvları
teşekkül etmeden almak caiz olur.)
Namazı kasten kılmamak çok büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Namazı kasten terk eden, Allahü teâlânın zimmetinden [korumasından] çıkar.) [İ. Ahmed]
(Namazı kasten kılmayanın diğer amellerini Allahü teâlâ kabul etmez.) [İsfehani]
(Namazı kasten terk eden kâfir olur.) [Taberani]
Bu kadar önemli bir ibadeti kasten terk etmekle, uyuyarak, unutarak
kılmamak arasında çok fark vardır, mukayese bile kabul etmez, ikisi
aynı kefeye konamaz. Uyumak, unutmak veya başka meşru bir mazeretle
kazaya kalan namaz varken, sünnet veya nafile namaz kılmakta mahzur
yoktur. Ama kasten terk edilmiş namazları varken, bunları kaza etmeden
nafile kılamaz.
İçki ve namaz
Sual: Kocam içkili iken
namaz kılıyor. Namazı kabul olur mu? Oruç da tutuyor. İçkiyle orucunu
açtığı da oluyor. Namazı da orucu da boşa mı gidiyor?
CEVAP
Günah ayrı, ibadet ayrıdır. Yani günah işleyen kimsenin de ibadetleri
sahih olur. Namaz borcundan, oruç borcundan kurtulur. Ahirette niçin
namaz kılmadın, oruç tutmadın diye sorguya çekilmez. Niye içki içtin
diye sorguya çekilir. İçki içenin kıldığı namazlar sahih olur; fakat
kabul olmaz. Kabul olmaz demek, sahih olmaz demek değildir. Sahih ve
ihlaslı olan her ibadetin sevabı olur. Namaz borcundan kurtulur, fakat
namazdan hasıl olan büyük sevapların hepsine kavuşamaz demektir.
Açık gezen kadının namazı da böyledir. Namaz borcundan kurtulur, namaz
kılmakla hasıl olacak büyük sevapların hepsine kavuşamaz, yani sevabı
az olur. Bu sadece içki içen, açık gezen için değil, her çeşit günahı
işleyen için de böyledir. Yalan söyleyen, gıybet eden, laf taşıyan
kimsenin de namazlarının sevapları azalır.
Namazı kaçırmamak için
Sual: Namazları kaçırmamak için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Namaza mâni olan işte, hayır yoktur. Şu üç şeye mâni olan her şeyi terk etmek ve bu üç şeye sarılmak lâzımdır:
1- Namazları vaktinde kılmak,
2- Haramlardan sakınmak,
3- Helâl kazanmak.
Namaz kılmayan
Sual: Mecusi’nin biri
Ramazan ayında çocuğuna dışarıda yemek yedirtmiyor, Müslümanlara
saygılı davranıyor ve son nefeste imanla ölüyor. Dini yazılarda ise
namaz kılmayan Müslümanın imanla ölmesinin zor olduğu, yani imanının
tehlikede olduğu yazıyor. O Müslümanken bile kâfir ölebiliyor da, kâfir
nasıl Müslüman ölebilir?
CEVAP
İslamiyet insanlardan iki şey ister. Birincisi ne bildirilmişse hepsine
olduğu gibi iman etmek. İkincisi bu iman ettiklerine hürmet edip, saygı
göstermek, hepsini beğenmek. Bunlar imanla ilgilidir. Yapıp yapmamak
ise günah ve sevab ile ilgilidir. Bahsettiğiniz örnekte üstelik bir
mecusinin yani ateşe tapanın oruca, Müslümanların ibadetine hürmeti,
saygısı, onun Müslüman olmasına vesile olabilir ki olmuştur da. Buna
benzer olaylar çok olmuştur.
Fakat bir Müslümanın senelerce namaz kılmaması, diğer haramları
işlemesi, bunları yaptığı veya yapmadığı için değil, iman ettiği
hususlara saygıyı, hürmeti azaltacağı, hatta yok edebileceği için küfre
düşme tehlikesi çok fazladır. Namaz dinin direğidir buyuruluyor. Namaz
insanı elbette kötülüklerden alıkoyar buyuruluyor. Kendisini koruyucu
namazı niyazı yok. Üstelik laf olsun diye, gevezelikle saygıyı hürmeti
kaybedenler ise çoktur. Bu yüzden, ikisi çok farklıdır. Birbirine
karıştırmamak lazımdır.
Kâfir bir kelime-i şahadet söylerse hemen Müslüman olur, bütün
günahları affolur, fakat namaz kılmayan Müslüman, yukarıda açıklamaya
çalıştığımız sebepler yüzünden tehlikededir.