DARWİNİZM Uyeoll10

Join the forum, it's quick and easy

DARWİNİZM Uyeoll10

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    DARWİNİZM

    By BiLiNMeZ
    By BiLiNMeZ
    SD Admin
    SD Admin


    Nereden : İstanbul
    Üyelik : 03/09/09
    Mesaj Sayısı : 5443
    Rep Gücü : 38115
    Başarı Sistemi : 11
    Uyarılar : Uyarı Yok
    Yorum : Dikkat: Bu Site Bağımlılık Yapar

    DARWİNİZM Empty DARWİNİZM

    Mesaj tarafından By BiLiNMeZ Paz Ara. 13, 2009 7:16 pm

    DARWİNİZM



    Bütün canlı varlıkların bir çeşit
    akrabalıkla birbirine bağlı bulunduğunu ve engin çağlar
    boyunca basit organizmalardan daha karmaşıklara doğru
    geliştiğini, doğal ayıklanmayı ileri süren ve
    ilk önce İngiliz tabiat bilgini Charles Darwin (1809-1882)
    tarafından formüle edilen evrimci, bâtıl, dîne karşı
    bir doktrin.

    Eski çağ filozoflarıyla Rönesans
    hümanistleri, evrim konusunda çok seçik bir sezişe sahiptiler.
    Fakat ellerinde belgeler bulunmadığı için bu husustaki
    bütün görüş ve yorumları, düşünce alanında
    kalmış; ilk evrimci bilim adamı Buffon, devrinin peşin
    hükümlerine karşı gelmekten çekindiği için bütün düşüncesini
    ortaya koymamış; evrim nazariyesini daha büyük bir cesâretle
    ortaya atan Lamark olmuştur.

    Darwin, Beagle gemisiyle yaptığı gezi
    esnasında topladığı birçok belge ve gözlemlerine
    dayanarak bir nazariye ortaya koymuştu. Dünya çevresindeki bu
    gezide özellikle Galapagos adalarının faunasını ve
    pampa toprağı katmanlarında rastlanan soyu tükenmiş
    dişsiz hayvan türlerini inceledikten sonra, onda türlerin sabitliği
    hakkında ilk şüpheler uyanmaya başladı. 1859'da
    "Doğal Ayıklanma veya Hayat Mücadelesinde Elverişli
    Irkların Korunması Aracılığıyla Türlerin
    Kökeni Üzerine" adlı eserini yayınladı. Darwin, bu
    eseriyle evrimin mekanist bir açıklamasını yapmağa
    çalıştı. Onun görüşünün temel noktaları
    şunlardır:

    1- Aynı kökten gelen türler, çeşitli
    tesirlere (meselâ çevre, beslenme vb. etkilere) bağlanabilecek
    değişimler gösterir, vücûdu ve üreme hücrelerini değişikliğe
    uğratır. Darwin, bütün kişilerde aynı özellikleri
    gösteren belirli çeşitlenmelerle kişiden kişiye
    değişen belirsiz çeşitlenmeleri birbirinden ayırt
    eder.

    2- İktisatçı Malthus'un çalışmaları,
    Darwin'i fazlasıyla etkilemiştir. Bu bilgin, toplum nüfusunun,
    mevcut beslenme imkânlarına oranla çok daha hızlı
    arttığını ve bu nüfus artışının
    geometrik bir diziye, beslenme imkânlarının ise aritmetik bir
    diziye göre meydana geldiğini görmüştür. Organizmalar bundan
    dolayı besinlerini elde etmek ve en iyi şartları
    sağlamak için mücadele etmek zorundadır.

    Darwin, bu iktisadî kavrayıştan "yaşamak
    için mücadele" prensibine ulaştı. Bu duruma göre başarıyı,
    rakiplerine oranla biraz üstünlüğü olanlar elde edecektir. Bu
    üstünlükler, yalnız bazı kişilerde bulunan özelliklere
    uygun düşer. Bunlar çok az ve belirsiz olsalar bile yine de zararlıdırlar.
    Çünkü hayat için mücadelede daha imtiyazlı olanların ölüp
    gitmelerine karşılık, bu özelliklere sahip bulunanlar
    ayakta kalır.

    Böylelikle ona göre hayat boyunca, tabiî ayıklanma
    denilen bir olay meydana gelir ve ortama en elverişli olanlar
    yaşar. Bu tabiî ayıklanma, uzun zamanlardan beri hayvan
    ırklarını geliştirmek veya yenilerini elde etmek
    amacıyla hayvan yetiştiricileri ve bahçıvanlar
    tarafından uygulanan yapma ayıklanma ile kıyaslanabilir.
    Doğal ayıklanma, yeni türlerin oluşmasını ve
    çevreye uyum yoluyla sürekli evrimi sağlamıştır.

    Tabiî ayıklanma görüşü, sosyolojide de
    bazı sosyologlar tarafından uygulanmıştır. Buna göre,
    toplumların gelişmesi, ancak ırklar ve gruplar
    arasındaki çatışmalar ve ayıklanmalarla açıklanmaya
    çalışılmış, aynı görüş
    sınıflar çatışması halinde Marks'çı
    teoriye de tesir etmiştir. Bununla beraber, tabiî ayıklanma
    teorisinin kesin karşı koyucuları da, belli amaca yönelen,
    yaratıcı tekâmüle âit kuvvetlerin varlığını
    kabul eden görüşler ileri sürmektedirler.

    Darwin'in iddialarının hiçbiri ilmî
    kesinlik taşımaz, bir varsayım (faraziye) ve nazariyeden
    ileri gitmez. Çok tartışılmış, birçok iddiaları
    çürütülmüştür. Esasen, Darwincilik sonradan birçok değişikliklere
    uğramış, yerini Yeni-Darwincilik almıştır.
    Eski ve yeni Darwincilik birçok bakımlardan tenkit edilmiş;
    canlı türlerin birbirinden (meselâ insanın maymundan)
    yavaş yavaş çıktıkları yolundaki temel iddia
    artık ilim çevrelerinde terk edilmiştir. Bu bakımdan
    biyolojinin verilerine göre, artık türler arasında geçiş
    olmadığı ifade edilmektedir.

    Yaratılış ile ilgili olarak Allah Teâlâ
    şöyle buyurur: " Andolsun biz sizi yarattık, sonra size
    şekil verdik, sonra da meleklere: Adem'e secde edin" dedik.
    "Hepsi secde ettiler, yalnız İblis etmedi, o secde
    edenlerden olmadı" (el-Âraf, 7/11). Âyet, Hz. Âdem'in
    birdenbire değil bir tekâmül neticesinde yaratılmış
    olduğunu bildirmektedir. (Ayrıca bk. el-Bakara, 2/30 vd.; es-Sâd,
    38/71 vd.). Âyetlerde Hz. Âdem'in önce çamurdan yaratıldığı,
    sonra biçim verildiği ve nihayet ruh üflenerek canlandırıldığı
    açıklanmaktadır. (el-Hicr, 15/28 vd.). Kur'ân'da bize açıklandığı
    kadarıyla insanın nasıl yaratıldığı
    konusunda teferruat yoktur. Yalnız, Darwincilikten farklı olarak
    İslâmî yaratılış, insanın hayata insan olarak
    başladığını ve tarih boyunca insan
    dışı bir değişme geçirmediğini ortaya
    koymaktadır. İnsanın yaratılışına ait
    bu iki temellendirme, insanın yapıp etmelerinde iki zıt
    fikre yol aşmıştır. Darwincilik, insanı hayvanî
    bir ilkelliğe indirger ve onun davranışlarını
    hayvânî davranışlar grubuna sokar. İlâhî açıklamaya
    göre ise, insan, "eşref-i mahlûkât" yani yaratıkların
    en üstünü ve Allah'ın yeryüzündeki halifesi diye tanımlanır.
    İşte bu iki temel görüş ve bunlara yaslanan bilim,
    medeniyet, sosyal ve ahlâkî hayat telâkkileri bütün dünyada karşıtlık
    oluşturmaktadır. Şu da bir gerçektir ki, Darwincilik,
    sadece bir nazariyedir, kesin bilgi değildir. Hatta Kur'ânî
    ifâdeyle "zan" denebilir. Ancak, ilâhî tekâmül bilgisi,
    kesin bir bilgidir. Zaten bu iki bilgi anlayışı birbiriyle
    kıyaslanamaz. Bu teori, uygulamada Darwincilik karşıtı
    başka bilim çalışmalarıyla, birçok açıdan
    tenkid edilmiştir. Ama vahyî bilgi ile bilimsel bilginin esas karşılaşması,
    yeryüzündeki toplum düzenlerinin eğitim ve bilim çalışmalarının
    ate-lâik veya vahyî temele dayanıp dayanmayacağı
    meselesinde yoğunlaşmaktadır. Bu yüzden, vahiy karşıtları,
    tutunacak epistemolojik bir temel aradıklarında ilâhî bilginin
    karşısına Darwinci tezlerini çıkarmaktadırlar.
    Özellikle Materyalizm, Darwincilik'e kendi görüşünün üzerinde
    yükseleceği bir temel olarak sahip çıkmaktadır. Sovyetler
    Birliği'nde olduğu kadar, Amerika Birleşik Devletleri'nde
    de Materyalist eğitim Darwincilik'i benimser. Ancak ABD'de
    Darwincilik Hristiyanlıkla da Geliştiği için, orada da
    hâlâ taraflar arasında tartışmalar olmaktadır.
    Ayrıca, insanın maymun soyundan geldiği
    iddialarının bugün artık
    inandırıcılığı kalmamıştır.
    "Şüphesiz müslüman ilim adamları, tâbiri caizse, Allah'ın
    kudretinin kendi yarattığı şeylerden
    koparıldığı deistik bir âlem tasavvuru içinde fikir
    yürütmemişlerdir. Dolayısıyla müslüman alimlerin tek
    biçimcilik (uniformitarianism) ve yatay biyolojik evrim gibi bugün
    bilimsel gerçeklikler olarak teşhir edilen fakat aslında dinden
    uzaklaştırılmış insanın, tabî düzen için
    ilâhî sebebi yasaklaması sonucu ortaya çıkan uçurumu
    kapatmanın vasıtalarından ibaret olan hipotezler kurmaya hiç
    ihtiyacı olmamıştır.

    Müslüman araştırmacılar hiçbir zaman
    evrim teorisine iltifat etmemiş; bu teoriyi "Allah'ın
    kudretinin yaratıkları üzerinden koparılmak istenmesi ile
    meydana getirilen boşluğu doldurmak üzere başvurulmuş
    bir vasıtadan ibaret görmüşlerdir" (Seyyid Hüseyin Nasr,
    İslâm ve İlim, Çev. İ. Kutluer, İstanbul 1989, 51).

    Darwincilik Çağdaş Türkiye'de de,
    ilericilik adı altında tutunulan önemli bir teori olarak
    görülmekte ve hatta tıpkı Darwin'in etkilendiği çağdaşı
    ve yakın arkadaşı Jeolog Charles Lyell (1797-1875)'in yeryüzünün
    bugünkü şeklini, tabiatın eseri olarak almasıyla;
    laik-pozitivist bir eğitim-bilim devrimini gerçekleştiren
    bazı basit anlayışların "evrenin tabiat gücü
    tarafından yaratıldığı, başka hiçbir
    ilâhî gücün evrene tesir etmediği" şeklindeki görüşleri
    arasında büyük bir benzerlik vardır. Mamafih bu görüşe
    karşı müslümanlar, kendilerine açık tebliğ
    edilmiş şu âyete inanırlar: De ki, "Siz mi, arzı
    iki günde yaratanı tanımıyor ve O'na eşler
    koşuyorsunuz? İşte âlemlerin Rabbi O'dur. " (el-Fussilet,
    41/9).

    Yeni Darwincilik, Darwin'in teorisinin geliştirilerek
    savunulduğu öğretinin adıdır. Yeni Darwinciler,
    Darwin'in teorisinden Lamarkçı tesiri dışarda
    bırakarak diğer bütün ilkeleri kabul etmektedirler. Onlara
    göre evrimin yönünü, gelişme mekanizmasını düzenleyen
    genetik yapı ile kılavuz ve nazım rolü oynayan tabii ayıklanma
    arasındaki karşılıklı etkileşmenin sonucu
    belirler.

    Batı biliminin dayandığı önemli
    bir kaynak olan bu bilimin esaslarını alan ateizm, panteizm,
    materyalizm cereyanlarına bir bütün olarak Spencer'le, Comte'la,
    Freud'la, Marks'la yayılarak ideolojik bir yapı oluşturur (bk.
    Materyalizm, Ateizm). Maddeci öğretinin karşısında
    ruhçuluk öğretisi yer alır. Maddecilik, ilk ilkelerini, ruhu,
    âhireti ve Allah'ı inkâr ile kurar; çeşitli yollara
    ayrılarak mekanist, diyalektik, tarihi materyalizm biçimlerinde
    ortaya çıkar. Maddeciliğin karşısında
    Batıda İdealizm, Ruhçuluk, Dogmatizm yer alırken;
    Doğu İslâm dünyasında da Dehriye*, Zenadıka, 'rabüyyun,
    Manicilik, Batınîlik* gibi aşırı felsefî cereyanlar
    ortaya çıkmıştır. Bu tür maddeci akımlar, ilahi
    vahyi zaman zaman çarpıtarak yorumlamışlardır.
    Batı'da tabii ve sosyal bilimlerde "evrim"i bütün bilim
    adamları kabul etmekte, eğitim ve bilim metodlarında bu görüş
    işlenmektedir.

    Prof. Mourice Bucaille, Darwin'in teorisi, evrimcilerin
    materyalist felsefe ile dini inanç arasındaki savaşta
    sallayıp durduğu bir sancak olmuştur. der (bk. Maurice
    Bucaille İnsanın Kökeni Nedir, Çev. A. Ünal, İstanbul
    1984, 46 vd.) Bucaille'e göre, Darwin, ateistlerin putlarından biri
    olarak kalmıştır. Eseri, XIX. yüzyılın ikinci
    yarısında şiddetlenen din-bilim çatışmasında
    ateizmi destekleyici kanıtları ortaya koymuştur. "Temel
    kuralları ve nihai yargılarıyla Darwinizm ortadaki
    doktrinlerin en din karşıtı ve en materyalist
    olanıdır." diyen P. Grasse, Marx'ın Darwin'in eserinin
    sayfalarında tüm dinsel inancı çözeltecek malzemeyi bulduğunu
    ifade eder. Sovyetler Birliği kurucuları da, bilimsel verilerine
    dayanarak Hristiyan obskürantizmi'yle savaşmak için Moskova'da bir
    Darwinizm müzesi kurmuşlardır (Bucaille, a.g.e., 50).

    Darwin, doktrininin eksikliğini bizzat itiraf eder
    ve evrimi açıklamakta düştüğü başarısızlığın
    farkında olduğunu mektuplarında belirtir. Teorisini
    kanıtlayamaz; tabii ayıklanmaya inandığını açıklar.
    Böylece bilimi inanç' eksenine alır. Bugün de bu teorinin
    geçerliliği kanıtlanmış değildir. Ancak
    teorisinin çağdışı ve kavramlarının
    aşırı derecede zayıf olmasına rağmen, Darwin
    hâlâ akademisyenlerden saygı görmektedir. Ama "bilimin sapıklıklarının
    ve uzun vadede Darwinizm'in neden olduğu insandan tiksinmenin
    boyutlarını bir an olsun akıldan çıkarmamak"
    gerekmektedir.

    Darwin'in basit ve çürütülmüş teorilerine
    yapılan tenkidleri naklettikten sonra, Kur'ân-ı Kerim'deki
    bazı âyetlerde materyalist bir teoriyi destekleyecek en küçük bir
    ize bile rastlamanın imkânsız olduğunu belirten Maurice
    Bucaille, insanın topraktan yaratılışına dair
    âyetlere işaret ettikten sonra şu olayı nakleder: "Ölümünden
    kısa bir zaman önce biyolog Jean Rostard'a Fransız TV'nundaki
    konuşmalarının birinde Allah'la ilgili bir soru soruldu.
    Jean Rostard'ın cevabı, o ana kadar Allah'ın
    varlığına inanmadığı, fakat bir biyolog
    olarak sonsuz derecede küçük düzeyde meydana gelen faaliyet üzerinde
    düşünürken ifade gücünü yitirdiğini itiraf ettiği
    şeklindeydi." (Bucaille, a.g.e., 261).

    Bugün müslüman âlimlerden bazıları
    Darwinizm'e sarılanlara karşı önemli karışıklıklara
    sebep olabilecek bir metod yanlışlığını
    yapmaktadırlar. Yaptıkları, Kur'ân-ı Kerim'deki
    âyetlerin esnekçe kullanılarak bilimsel verilerle ilgili olarak
    sunulmasıdır. Ama bu tutum, Kur'ân'daki herhangi bir âyetin,
    bilim yoluyla kanıtlandığını iddia etmek gibi
    basit bir duruma düşmeye yol açtığı gibi, âyetlerin
    yer aldığı esas inanç düzleminin güvenilirliğini de
    zedelemektedir. Adeta Darwinizm'e karşı savunma alanına
    çekilmiş gibi duran müslümanlar, bu davranışla, yani
    nass'ları bilimsel verilerle desteklemek veya bilimsel buluş,
    keşif ve icadların dayanaklarını Kur'ân'dan çıkarmak
    şeklinde nitelenebilecek ve asıl İslâmî fıkıh
    geleneğinde olmayan yanlışlara düşmektedirler. Bu
    yerden bitme İslâmî bilim felsefesi, ne yazık ki Materyalizme
    karşı bu tavrıyla ciddi bir temel
    oluşturamamaktadır. Değişken her yeni teoriye göre
    Kur'ân'ı yeniden okumak eğer yapısalcılıktan
    gelen bir yanlışlık değilse, bu,
    karşıtların da Kur'ân'dan delil aramalarına götürerek
    Kur'ân'ın çarpıştırılması haline gelir ki,
    Kur'ân bu sapıklıktan berîdir. İslâmî esasların, müslümanların
    yöntem ve hayatına yeniden diri ve dinamik bir güç vermesini
    istiyorsak, sünnet yöntemiyle asıl kaynaklara eğilerek,
    yanlış İslâmî görüşleri bir daha gözden geçirmek
    gerekmektedir. En azından kilisenin Darwin'i kâfir ilân etmesi
    kadar müslümanlar bilinçlenmeli ve harekete geçmelidirler. Sadece
    Yahudi düşmanlığına indirgenmiş bir
    karşılama hareketi pek ilkel kalmaktadır.

      Forum Saati Paz Mayıs 19, 2024 2:00 pm