HÂRİCÎLİK Uyeoll10

Join the forum, it's quick and easy

HÂRİCÎLİK Uyeoll10

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    HÂRİCÎLİK

    By BiLiNMeZ
    By BiLiNMeZ
    SD Admin
    SD Admin


    Nereden : İstanbul
    Üyelik : 03/09/09
    Mesaj Sayısı : 5443
    Rep Gücü : 38115
    Başarı Sistemi : 11
    Uyarılar : Uyarı Yok
    Yorum : Dikkat: Bu Site Bağımlılık Yapar

    HÂRİCÎLİK Empty HÂRİCÎLİK

    Mesaj tarafından By BiLiNMeZ Paz Ara. 13, 2009 7:15 pm

    HÂRİCÎLİK

    (HÂRİCİYE, HAVÂRİC)



    Hz. Ali döneminde ortaya çıkan siyasî ve
    itikadî mezhep. Mezhebe Hâricı"lik adının verilmesi
    konusunda çok çeşitli yorumlar yapılır. Mezhepler tarihçilerince
    en çok kabul gören yoruma göre, mezhep üyeleri, ümmetin başındaki
    hak imam olan Hz. Ali'ye karşı çıkarak itâattan ayrıldıkları
    için Havâric (Hâriciler) olarak anılmış, mezheblerine de
    Hâricilik adı verilmiştir. Kendi ifadelerine göre ise, Allah
    yolunda huruc etmelerinden dolayı hâricîler adını
    almışlardır.

    Hâricîler başka adlar ve lâkablarla da anılmış,
    tanınmışlardır. Sözgelimi Hz. Ali'nin ordusundan ayrıldıklarında
    ilk toplandıkları yer olan Harûra'nın adına izafetle
    Harûrîler (Harûrîye); Allah'tan başka kimsenin hüküm verme
    yetkisine sahip olmadığı gerekçesiyle hakem olayına
    karşı çıktıkları için el-Muhakkime adıyla
    anılmışlardır. Kendilerinin ençok hoşlanarak
    kullandıkları isim ise Şürât'tır. Satın
    alıcı anlamındaki Şârî'nin çoğulu olan Şürât'ı
    kendini Allah'a verenler, satanlar anlamında
    kullanıyorlardı. Hâricîler iman sorununa yanlış bir
    usulle yaklaşarak bu konuda kimlerin kâfir olduğunu
    tartıştılar. Hakem olayında hakemlik yapanları ve
    taraflarını kafir ilan ettiler. Cemel Vak'ası'na
    karışanları ve taraftarlarını lânetlediler.
    Adâletsiz hükümdara karşı isyanı bütün mü'minlere farı
    kabul ettiler. Büyük günâhlar işleyen (mürtekîbü'l-kebâir)
    herkesi kâfir ilân ettiler (el-Bağdâdî, el-Fark beyne'l-Firâk,
    s. 55).

    Hâricîler, Hz. Ali ile Şam valisi Muâviye arasında
    yapılan Sıffin savaşında, sorunun çözümü için
    tarafların birer hakem atamaları üzerine ortaya çıktılar.
    Onlara göre Allah'tan başka kimsenin herhangi bir konuda hüküm
    verme yetkisi yoktur. (lâ hukme illâ lillâh). Böyle bir yetkiyi kabul
    edenler kâfir olurlar. Sorunu hakemler aracılığı ile
    çözmeyi kabul ettiği için Hz. Ali de kâfir olmuştur. Kâfir
    olduğuna inandıkları Hz. Ali'den ayrılmanın farz
    olduğu düşüncesiyle Hâricîler, gizlice ordudan ayrılarak
    Harûra'da toplandılar. Bu huruc (çıkış) hareketi ile
    İslâm tarihindeki ilk siyasî parçalanma gerçekleşti. Harûra'dan
    sonra Nehrevân'da üslenen bu grup, İslâm tarihinin en katı,
    en savaşçıl partisini oluşturdu (Ahmet Emin,
    Duha'l-İslâm, III, 5).

    İşin ilginç yanı, Kur'ân'ı
    mızraklarının ucuna takarak Hz. Ali ve ordusunu
    kitab'ın hükmüne çağıranlar, bunu düpedüz yenilgiden
    kurtulmak amacıyla bir hile olarak yapmışladı ve ilk
    başta buna aldanarak savaşı durdurması ve isteklerini
    kabul etmesi için Hz. Ali'yi zorlayanlar, hattâ tehdit edenler, sonradan
    hurûc edenlerle aynı insanlardı. Savaşı kendileri
    durdurmuş, Hz. Ali adına, onun hiç istemediği bir
    kişiyi hakem atamışlar, sonra da bütün bunlardan dolayı
    Hz. Ali ve ona uyanları kâfir ilân ederek ayrılmışlardı.
    Bu durum, en bağnaz düşmanlarınca bile teslim edilen
    doğruluk ve samimiyetleri konusunda şüphe uyandırdıktan
    başka, hareketin kökeninde sadece inanç farkının
    yatmadığını da düşündürmektedir.

    Mezhepler tarihçileri, Hâricîlerin ortaya çıkışını
    ünlü hakem olayına bağlamakla birlikte başka nedenlerin
    varlığından ve etkisinden de sözetmektedirler. Bunların
    en önemlileri şöyle özetlenebilir:

    1. Hâricîlik hareketi, kurra diye bilinen son derece
    dindar ve bilgili bir kesimin öncülük ettiği bir düşünceyi
    temsil etmektedir. Bu kesim siyas"ı çalkantılardan ve
    toplumsal dengesizlikten rahatsız olmakta, İslâm'ın ilk
    yıllarındaki ideal toplumun özlemini duymaktadırlar. Hâricîlik
    hareketi, bu idealist grubun özlemlerini gerçekleştirme
    girişimidir.

    2. Hâricîliğin ortaya çıkmasındaki
    önemli bir neden, merkezî yönetime karşı süregelen
    geleneksel direniş psikolojisidir. Buna, câhiliye döneminin zihin
    yapısını karakterize eden bireysel
    bağımsızlık eğiliminin de önemli bir etkisi olduğu
    eklenebilir.

    3. Hâricîlik hareketinde, çeşitli Arap kabîleleri
    arasında eskiden beri süregelen kavmiyet psikolojisi ile babadan oğula
    geçen savaş ruhu da önemli ölçüde kendisini göstermektedir.

    4. Hâricîlerin ortaya çıkmalarına yol açan
    nedenlerden biri de, bu kişilerin aşırı Şii
    fırkalardan olan Sebeiyye ile olan
    bağlantılarıdır. Hz. Osman'ın şehid
    edilmesiyle sonuçlanan isyan hareketleri sebeiyye tarafından
    başlatılmış ve yürütülmüştü. Hâricîler ve
    önderleri de bu hareketler içinde yeralmışlardı. Hâricîler,
    Hz. Osman'ın şehîd edilmesi sorumluluğuna
    katılıyorlar, hattâ bununla övünüyorlardı. Haremlerin
    bir anlaşma sağlamaları durumunda hiç şüphesiz
    bundan en çok zarar görecekler Hâricîler olacaklardı. bu riedenle
    Hz. Ali'yi terkederek bu yoldaki muhtemel bir gelişmenin etkilerinden
    kendilerini kurtarmak istemişlerdi.

    Hz. Ali'den ayrılarak önce Harûra'da, daha sonra
    Nehrevân'da toplanan ve Abdullah b. Vehb er-Râsibî el-Ezdî'yi
    kendilerine halife seçen Hâricîler, kısa zamanda tam bir terör
    havası estirmeye başladılar. Görüşlerine
    katılmayan, önderlerini halife olarak tanımayan, Ali ve
    Osman'ı kâfir ilân edip lânetlemeyen her müslümanı kâfir
    sayıyor, acımasızca öldürüyorlardı.
    Başlangıçta sayıları on iki bin kadardı. Hz.
    Ali'nin çeşitli girişimleri sonucunda büyük bir bölümü
    isyandan vazgeçerek Ali saflarına katılmış, geride
    yalnız dört bin kişi kalmıştı. Bunların bütün
    uyarılara rağmen eylemlerini sürdürmeleri, Hz. Ali'nin
    ordusuyla üzerlerine gelmesine neden oldu. Nehrevân'da, Hz. Ali'nin
    ordusuyla Hâriciler arasında yapılan savaş, güçler arasındaki
    dengesizlik nedeniyle Hâricîler için tam bir felâketle sonuçlandı.
    Bazı rivâyetler bu savaştan ancak sekiz-on Hâricînin
    kurtulabildiğini belirtir. Bu büyük hezimetten sonra hayatta
    kalabilen Hâricîlerin her birinin başka bir yere kaçtıkları
    ve çok sayıda hâricî kollar oluşturdukları söylenir.

    Nehrevân bozgunu Hâriciler üzerinde silinmez bir
    etki bırakmış, onlar için Allah yolunda ölmenin, şehâdetin
    bir simgesi hâline gelmiştir. Bu olaydan sonra hâricileri
    yönlendiren en önemli duygu, intikam duygusu olmuş ve bu, bir türlü
    tatmin edilememiştir. Hz. Ali bir Hâricî tarafından şehîd
    edilmiş; Hâricîler, Emevîler ve Abbasîler döneminde de sayısız
    isyan hareketiyle varlıklarını sürdürmüşlerdir (Taberî,
    Tarih, VI, 29 vd).

    Hâricîlerin büyük çoğunluğunu bedevî
    çöl Arapları oluşturuyordu. Yaşama şartları ve
    biçimleri, çoğu yoksul olan bu insanları sertliğe,
    şiddete ve kabalığa sürüklemişti. Taşkın
    bir ruha, atılgan bir mizaca sahiptiler. İslâm'a samimiyetle
    inanmışlardı ancak ufukları dar, düşünceleri
    yüzeyseldi. Onlar için hareket her zaman bilgiden önce geliyordu. Bu
    nedenle inançlarındaki samimiyet onları
    bağnazlığa, katılığa, hoşgörüsüzlüğe
    götürmüştü. Kendilerini bilgi değil, bir din hâline
    getirdikleri slogan ve heyecanları yönlendiriyor, muhâlif olma düşüncesi
    gerçeğe ulaşmalarını engelliyordu. Kur'ân'ı
    çok okuyor, zâhir anlamına sarılıyor, kendi
    anladıklarının dışında başka bir anlam
    tanımıyorlardı. Kendilerinin haklılık ve
    doğruluğundan öylesine emindiler ki, her an ölmeye,
    kendilerini fedâ etmeye hazırdılar. Hiçbir önemli neden
    olmadan tehlikelere atılmaktan sakınmıyorlardı.
    Kendileri gibi düşünmeyen bütün insanları kâfir sayıyor,
    öldürülmeleri gerektiğine inanıyor ve bu yolda son derece
    acımasız davranıyorlardı. Başlangıçta tek
    bir slogan (lâ hukme illâ lillâh) etrafında toplanan Hâricîler,
    Nehrevân olayından sonra çeşitli kişileri önder tanıyarak
    kollara ayrıldılar ve kendilerine özgü kimi inanç ve düşünce
    ilkeleri belirlediler. Bu kollar arasında, aynı kökten
    geldiklerinden şüpheye düşürecek kadar derin görüş
    ayrılıkları görülür. Muhâlif tavırları ve
    savaşçılıkları bir yana, düşünce ve inanç açısından
    paylaştıkları görüşler son derece azdır.
    Mezhepler tarihçilerinden Ka'bî ve Şehristânî'ye göre bütün
    Hâricîler yalnızca şu üç noktada görüş birliği içindedirler.

    1. Hz. Ali ve Hz. Osman'ı, hakemler Amr b. el-Âs
    ve Ebû Musa el-Eş'arî'yi, Cemel savaşına katılan Hz.
    Âişe, Talha ve Zûbeyir'i hakemlerin hükmüne razı olan
    herkesi kâfir kabul etmek.

    2. Büyük günâh işleyen kimseyi cehennemde ebedî
    olarak kalacak kâfirlerden saymak.

    3. Zâlim devlet başkanına karşı
    isyanı farz kabul etmek. Bunlara göre ayrıca devtet
    başkanının Kureyş'ten olması gerekli
    değildir. Hür seçimle işbaşına gelmesi
    şartıyla herkes İmam olabilir. Hattâ zulme saptığında
    görevden alınması daha kolay olacağı için
    İmam'ın Kureyş'ten olmaması daha iyidir. Seçimle başa
    geçirilen kişi doğru yoldan saparsa görevden alınması,
    hattâ öldürülmesi farz olur.

    Eş'arî ve Bağdâdî'ye göre hâricîler
    yukarıda sıralanan maddelerden yalnızca birinci ile üçürıcüde
    sözbirliği içindedirler. İsferâyînî ve Razi'ye göre ise,
    yalnız birinci ve ikinci maddede ittifak edebilmektedirler. Bu
    bilginlere göre Hâricîler yalnız büyük günâh işleyenleri
    değil, küçük günâh işleyenleri, hattâ bir hata yapanları
    bile kâfir saymaktadırlar.

    Muhakkime-i Ulâ da denilen ilk Hâricîlerden sonra
    Hâricîlik çok sayıda kola ayrıldı. Bunlar içinde en
    önemlileri, kendilerinden de birçok kollara aynlan Ezânka, Necâdât,
    Sufriyye, Acâride, İbâdiyye ve Şebibiye'dir.

    Ezârika, Ebû Râşid Nâfi b. el-Ezrâk'ı
    İmam tanıyan Hâricîlerin oluşturduğu koldur. el-Ezrâk,
    taraftarlarıyla birlikte 64/683 yılında Basra'da isyan etti,
    Ehvâz'da Basra valisinin kuvvetleriyle savaşırken öldürüldü
    (ö. 65/684). Ezârika'nın görûşleri şöyle
    özetlenebilir: Hz. Ali, Hz. Osman, Hz. Âişe, Hz. Talha, Hz. Zübeyir,
    Hz. Abdullah b. Abbâs ve bunlarla birlikte hareket edenlerin tümü
    kâfirdir ve cehenemde ebedî kalacaklardır. Savaşlarda
    kendilerine katılmayarak bir kenarda oturmayı seçenler de
    kâfirdir. Hem bunlar, hem de kadın ve çocuklarının
    öldürülmesi mübahtır. Zinâ suçunun cezası kırbaçtır,
    recm uygulamak yanlıştır. Müşriklerin çocukları
    da babaları ile birlikte cehennemde ebedî olarak kalacaklardır.
    Takiyye hiçbir şekilde câiz değildir. Büyük günâh işleyen
    kimse İslâm'dan çıkmıştır. İmam'ın
    emrine itâat, emri ister haklı, ister haksız olsun,
    farzdır. İmamın emrine karşı gelen kâfir olur ve
    öldürülmesi gerekir.

    Necedât, Necde b. Âmir el-Hanefiyye'yi İmam
    tanıyan Hâricîlik koludur. Necde, Yemâme'de isyan etti. Yemen,
    Hadramût ve Taif'i istilâ etti. Kendisi ve taraftarları Haccac
    tarafından öldürüldü (ö. 69/688). Necedât'a göre din iki
    bölümdür. Birincisi, Allah'ı, Peygamber'i, müslümanların (yani
    kendilerinin) kanlarının haram olduğunu ve Allah
    katından gelen şeylerin tümünü bilmektir. Bunları bilmek
    farzdır, bilmemek özür sayılmaz. İkincisi ise bu
    sayılanların dışında kalan hususlardır.
    İnsanlar, haram ve helâl olan hususlarda kendilerine delil
    gösterilene kadar bilgisizliklerinden dolayı mazurdurlar.
    Kendileriyle anlaşma yapılan kişilerin kan ve malları
    helâldir. Küçük, zararsız bir yalan söyleyip bu yalanında
    ısrar eden kişi müşriktir. Buna karşılık
    zinâ eden, içki içen, hırsızlık yapan fakat bu
    hareketinde ısrar etmeyen kimse müşrik değildir. Can
    korkusu varsa takiyye câizdir. İnsanların başında bir
    imam'ın bulunması şart değildir.

    Sufriyye Ziyâd b. el-Asfar'a uyanların
    oluşturdukları koldur. Buna Ziya'diyye de denir. Sufriyye'ye göre
    kendileriyle birlikte isyan ettikleri halde savaşa
    katılmayanlar, inançları kendilerininkine uyuyorsa, tekfir
    edilmez. Zinâ eden recmedilir. Müşriklerin çocukları
    cehennemlik değildir. Takiyye, amelde değil, ancak sözde
    câizdir. Zinâ, içki ve iftira gibi dünyada cezayı gerektiren
    fiilleri işleyenlere kâfir ya da müşrik denilemez. Fakat bu dünyada
    cezası olmayan namazı terk gibi büyük günâhları
    işleyenler kâfirdir. Birisi şeytana uymak, diğeri putlara
    tapınmak olmak üzere iki çeşit şirk vardır. Küfür
    de, birisi nimeti inkâr, diğeri Allah'ı inkâr olmak üzere iki
    çeşittir. Berâet de ikiye ayrılır; birisi, sünnet olan,
    haddi gerektiren fiilleri işleyenlerden uzaklaşmak; diğeri
    de farz olan ve Allah'ı inkâr edenlerden uzaklaşmak.

    Acâride, Abdulkerim b. Acred'e uyanların
    oluşturduğu Hâricîlik koludur. Kurucusu hakkında hemen hiçbir
    şey bilinmeyen bu kolun başlıca görüşleri
    şunlardır: Yûsuf sûresi Kur'ân'dan değil, yalnızca
    bir kıssadır. Böyle bir aşk kıssasının Kur'ân'da
    yer alması câiz değildir. Büyük günâh işleyenler
    dinden çıkmışlardır. Savaşa katılmayanlar,
    aynı inancı paylaşıyorlarsa düşman
    sayılmazlar. Acâride kolu, kendi içinde Hazımiyye,
    Şu'aybiyye, Halfiyye, Ma'lûmiyye, Mechuliyye, Saltıyye,
    Hamziyye ve Sa'lebiyye olmak üzere sekiz kola ayrıldı.
    Sa'lebiyye'den de Ma'bediyye, Ahnesiyye, Şeybaniyye, Rûşeydiyye,
    Mukremiyye adlarıyla anılan kollar sürdü.

    İbâdiye, Abdullah b. İbâd tarafından
    kurulan Haricilik koludur. Günümüze kadar varlığını
    sürdüren tek Hâricîlik kolu budur. Haliç ülkelerinden Umman sultanlığı
    ve Zengibar'da resmî mezheb durumundadır. Bu kola göre kendi görüşlerini
    paylaşmayanlar kâfirdir. Ama bunlarla evlilik ilişkisi
    kurulabilir, mirasları helâldir. Bu kimselerle savaşıldığı
    zaman ele geçirilen ganimetler helâl, kalanları haramdır. Muhâliflerin
    şâhitliği câizdir. Büyük günâh işleyenler mü'min değildirler.
    Müşriklerin çocuklarını ne olacağım yalnız
    Allah bilir. İntikam amacıyla işkence câizdir. Nifak çıkaran
    kimse müşrik değildir. İbâdiyye'nin Hafsıyye,
    Harisiyye ve Beyhesiyye adlarıyla anılan üç kolu vardır
    (bk. E. Ruhi Fığlalı, İbadiyenin Doğuşu ve Görüşleri,
    s. 53).

    Şebibiyye, Şebib b. Yezid eş-Şeybâni'ye
    uyanların oluşturduğu koldur. Abdulmelik b. Mervan
    zamanında huruç eden Şebib, Haccac ve Abdulmelik
    tarafından üzerine gönderilen yirmi ayrı askerî birliği
    bozguna uğrattı. Sonunda Kûfe'yi bastı. Mescide giderek
    orada bulunanları öldürdü. Ancak sabahleyin toplanan Haccac'ın
    askerlerince kaçmak zorunda bırakıldı. Şebib, Duceyl
    (Küçük Dicle) ırmağı üzerindeki asma köprüden
    geçerken, Haccac'ın askerlerinin köprüden iplerini kesmesi
    üzerine ırmağa düşerek boğuldu. Şebib,
    kişisel isteklerinin yerine getirilmemesi üzerine isyan ettiği
    için düşünce ve inançları konusunda bilgi yoktur. Fakat
    kendisinin ve taraftarlarının Hâricîliğin genel inançlarını
    benimsediği bilinmektedir.

    Hâricîler "Allah'ın vahyettiği ile hükmetleyenler
    kâfirdirler" (el-Mâide, 5/47) âyetini "Lâ hukme illâ
    lillâh" (Allah'tan başka kimse hükmedici değildir)
    şeklinde formüle ediyorlardı. Akîdelerini de mâsum
    mü'minleri kılıçlarıyla katlederek tatbike geçtiler ve
    öldürülünceye kadar öldürmeye doymadılar (el-Malatî
    et-Tenbîh, Neşr. İzzet el-Attar el-Hüseynî, s. 51).

    Hâricîler Allah'ın sıfatlarında
    teşbihe karşıdırlar. Kur'ân'ın mahluk
    olduğunu, çünkü yalnızca Allah'ın Kadîm olduğunu
    ifade ederler. İmâmet hakkında imamların Kureyş'ten
    olmasına karşıdırlar. Son derece sert ve
    acımasız bir adâlet görüşüne sahiptirler. Emr-i
    bi'l-ma'ruf ve nehy-i ani'lmünker ilkesini şiddet yoluyla müslümanlara
    tatbik etmişlerdir. Hâricîler bu görüşleriyle Mu'tezile'ye
    tesir etmişlerdir.

    Bazı görüşlerinde Kur'ân ve Sünnet'e
    dayandıklarından ehl-i sünnet'e uygun görüşleri de
    vardır. Ancak ehl-i sünnet'le temel de ters düştükleri
    meseleler de vardır. Allah'ın hem dünyada hem âhirette
    görülemeyeceği, haktan ayrılan imamı azletmek için isyan
    etme, ehl-i kıbleyi tekfir, İslâm'ın imandan olduğu,
    Kur'ân'ın yaratılmış olması, Hz. Peygamber'in günahkârlara
    şefâatini red, büyük günâh işleyenin ebedî cehennemde
    kalacağı gibi görüşleriyle ehl-i sünnet'e karşı
    çıkmışlardır.

      Forum Saati Paz Mayıs 19, 2024 1:27 pm