KADİYÂNİLİK Uyeoll10

Join the forum, it's quick and easy

KADİYÂNİLİK Uyeoll10

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    KADİYÂNİLİK

    By BiLiNMeZ
    By BiLiNMeZ
    SD Admin
    SD Admin


    Nereden : İstanbul
    Üyelik : 03/09/09
    Mesaj Sayısı : 5443
    Rep Gücü : 38115
    Başarı Sistemi : 11
    Uyarılar : Uyarı Yok
    Yorum : Dikkat: Bu Site Bağımlılık Yapar

    KADİYÂNİLİK Empty KADİYÂNİLİK

    Mesaj tarafından By BiLiNMeZ Paz Ara. 13, 2009 7:12 pm

    KADİYÂNİLİK



    Mirza Gulam Ahmet Kadiyânî (d. 1835 ya da 1839- ö.
    1908) tarafından Hindistan Pencap-Kadiyan'da XIX. yüzyılın
    sonlarına doğru kurulan dini hareket. Kıyamet'e dair
    haberler üzerine kurulan Kadiyânilik, Mirzaiye ve Kadiyaniye adlarıyla
    da anılmakla birlikte hem kurucu ve bağlıları, hem de
    resmi belgeleri esas alan araştırmacılarca Ahmediye
    adıyla anılır. Kendilerinin ayrı bir din ya da mezhep
    üyesi gibi görülmesini istemeyen Kadiyânîler, hareketlerini ahmediye
    Hareketi olarak adlandırırlar. Bununla birlikte hareket
    İslam dünyasında daha çok Kadiyanilik olarak tanınmıştır.

    Gulam Ahmet, öğrenimini Kadiyan'da
    tamamladıktan sonra bir süre Sialkot'ta, bölge mahkemesinde memur
    olarak çalıştı (1864-1968). Hristiyan papazlar, Hindular
    ve Müslümanlarla sıkı bir ilişki içinde geçen dört yıllık
    memuriyet hayatı, Gulam Ahmet'in düşüncelerinin oluşumu açısından
    büyük önem taşır. Mirza Gulam Ahmet, adını ilk kez
    Hindu ve Hristiyanların Müslümanlara saldırılarını
    yoğunlaştırdığı bir dönemde Kadiyan'da,
    yerel gazetelerde İslam'ı savunan yazılarıyla duyurdu
    (1877-1878). Başarısız bir ayaklanma (Sipahi
    Ayaklanması, 1857) nedeniyle İngilizler tarafından feci
    şekilde ezilen ve İngilizlerden Müslümanların öcünü
    alacak bir "Vadolunmuş Mesih" (el-Mesihu'l-Mev'ud) ve
    "Beklenen Mehdi" (el-Mehdiyu'l-Muntazar) düşüncesine kaptıran
    müslüman kitle, Mirza Gulam'a büyük ilgi gösterdi. Bu ilgiyi iyi değerlendiren
    Mirza Gulam, ilk cildini 1880 yılında
    yayınladığı Berâhin-i Ahmediye adlı eserinin ilk
    iki cildinde bir yandan İslam'ı savunurken, bir yandan da
    kendisinin ilham, kerâmet ve kehanetlerinden söz ediyor ve bir "müceddid"
    olduğunu ima ediyordu. Eserinin üçüncü ve dördüncü ciltlerinde
    ise vahyin kesilmediğini, Hz. Peygamber'e tam olarak uyan birisinin
    onun dış ve iç (zahir ve batın) bütün bilgileriyle
    donanacağını öne sürüyor, sezgiye dayanan bilgilerinin
    Hz. Peygamber'in bilgisini andırdığını söylüyor,
    bu yolla pek çok vahiy aldığını iddia ediyordu. Bu
    iddialarının ve düşüncelerinin tepki çekmemesinden
    cesaret alarak kendisinin H. XIV. yüzyılın müceddidi olarak
    İslâm'ı yenilemek üzere gönderildiğini ilan etti (1885).
    Mirza Gulam Ahmet, kendisini müceddid ilan ettikten bir süre sonra
    taraftarlarından bey'at alarak müslümanlardan ayrı bir cemaat
    oluşturdu (1888). On madde halinde açıklanan bey'at
    şartlarına göre Mirza Gulam'a bey'at eden kimse şirkten ve
    her türlü büyük günahtan sakınacak, namazlarını, hatta
    gece namazını (teheccüd) aksatmadan kılacak, bütün
    insanlara iyi davranacak, her durumda Allah'a bağlı kalarak
    kendini O'na adayacak, Kur'ân'ın gösterdiği yolda yürüyecek,
    İslâm'a bağlılığa her şeyden çok değer
    verecek, dinini dünyanın üstünde tutacak ve kendisini her konuda
    Mirza Gulam'a bağlayarak ölünceye kadar ona itaat edecekti. Bir
    süre sonra Mirza Gulam Ahmet, Kadiyânîlik'in temel düşüncelerinden
    birisini oluşturacak olan kendisine ilişkin
    iddialarını genişletti ve buna bağlı düşüncelerini
    geliştirdi (1891). Buna göre Hz. İsa çarmıha gerilince
    ölmemiş, öldüğü sanılarak
    bırakıldığı mağara biçimindeki mezarında
    kendisine gelerek yaralarını "merhem-i İsa"
    denilen bir ilaçla iyileştirmiş ve İncil'i öğretmek
    için Keşmir'e gelmiştir. Burada yüzyirmi yaşında
    vefat eden Hz. İsa, Srinagar'da gömülmüştür. Bu nedenle, Kıyamet
    öncesinde gelmesi beklenen Mesih, Hz. İsa değil, Hz.
    Muhammed'in ümmetinden yaratılış bakımından ona
    çok benzeyen birisi olacaktır. Müslümanların beklediği
    Mehdî de ayrı bir kişi olmayacak, Mesih'le aynı kişi
    olacaktır. Bu kişi de Mirza Gulam Ahmet'ten başkası
    değildir. Mesih ve Mehdi olan Mirza Gulam, hem Hz. İsa'nın,
    hem de Hz. Muhammed'in ruhsal gücünü taşımaktadır. Bu
    nedenle barışçıdır, cihadını kılıçla
    değil propaganda ile yapacak ve böylece İslâm'ı
    yayacaktır. Bu aşamadan sonra Mirza Gulam, iddiasına yeni
    bir boyut daha katarak kendisinin nebî ve resûl olduğunu iddia etti
    (1902). Ne var ki bu nebîlik ve resûllük mecâzî anlamda anlaşılmalıdır.
    Çünkü kendisi yeni bir din ve şeriat getirmemektedir. Bir kaç yıl
    sonra da Mirza Gulam mesihlik, mehdilik, nebîlik ve resûllük
    niteliklerine Krişnalık niteliğini de ekleyerek kendisinin
    aynı zamanda Hinduların beklediği Krişna olduğunu
    açıkladı (1904). Bu tutumu ile Hindistan'da bulunan tüm
    dinleri birleştirme düşüncesine sahip olduğu söylenebilirse
    de bunda başarısız olduğu görülecektir. Halkın
    eğilim ve beklentilerini iyi değerlendirerek düşüncelerini
    bu doğrultuda geliştiren ve bu nedenle birtakım
    insanların kendisine bağlanmasını sağlayan Mirza
    Gulam Ahmet'in ani ölümünden sonra hareketin başına Hakim
    Nureddin getirildi. Bu sırada hareket içinde görüş
    ayrılıkları belirmekle birlikte Hakim, bir parçalanmaya
    imkân tanımadı. Ortaya çıkan iki görüşten birine göre,
    Mirza Gulam'ın nebîliğini tanımayan müslümanlar kâfir
    sayılmalıdır; diğer görüş ise müslümanların
    tekfirine şiddetle karşı çıkıyordu. Görüş
    ayrılıklarının giderek derinleşmesi ve Hakim
    Nureddin'in de ölümü üzerine Kadiyânîler Lahor ve Kadiyân kolu
    halinde ikiye ayrıldılar. Kadiyân kolu kendisine "Mesih'in
    İkinci Halîfesi" ünvanıyla Mirza Gulam Ahmet'in oğlu
    Mirza Beşirüddin Mahmud Ahmet'i (d. 1889-ö. 1965) başkan seçti.
    Mahmud Ahmet, babasının kâmil bir nebî olduğunu, ancak
    onun nebîliğinin Hz. Peygamber'in Hatemü'l-enbiya oluşunu
    zedelemeyeceğini öne sürdü. Merkezi 1947 yılında Kadiyân'dan
    Rabva'ya taşınan bu kolun başında şimdi Mirza
    Nasır Ahmet (d. 1909) bulunmaktadır. Kadiyânîlik'in Lahor kolu
    ise Hakim Nureddin'in ölümünden kısa bir süre sonra Lahor'a yerleşerek
    Mevlana Muhammed Ali'nin önderliğinde Ahmediye Encümen-i
    İşa'at-ı İslâm adlı bir örgüt kurarak çalışmalarını
    sürdürdü. Lahor kolu Mirza Gulam Ahmet'in nebîlik iddialarını
    reddetti; mesihlik ve mehdilik iddiası üzerinde de hemen hiç durmadı.
    Bu kol, özellikle kültürel çalışmalarıyla Afrika ve
    Avrupa'da İslâm'ın yayılmasına önemli katkıları
    oldu. Lahor kolunun başında halen Mevlana Sadreddin
    bulunmaktadır (d. 1881).

    Kadiyânîlik'in temel görüşleri, Mirza Gulam
    Ahmet'in mesihlik, mehdilik, nebilik gibi iddiaları çevresinde
    toplanır. Bu iddialar, kendi bağlılarının bile
    ancak bir bölümünce kabul görebilmiştir. İman
    esaslarına ilişkin görüşleri Eş'ari ve Maturidi kelâmcılarının
    görüşlerinden bir ayrılık taşımaz. Onlara göre
    iman, Kur'ân'da kullanıldığı gibi Allah'ın
    birliğini dil ile ikrar ya da kalb ile tasdik etmek, Hz. Muhammed'in
    getirdiği hakikatlere sağlam bir şekilde inanmak veya
    hayırlı amellerde bulunmak, kabul edilen esasları hayata
    tatbik etmek yahut bu üçünün birliğine işaret eden inançtır.
    Amentüde ifade edilen iman esasları aynen kabul edilir. İslâm'ın
    şartları konusunda da tamamen Hanefi mezhebine uyarlar. Lahor
    kolu, fıkıh alanında farklı olarak ictihad
    kapısının sürekli açık olduğu görüşünü
    benimsemiştir. Sünnî mezheplerle en önemli ayrılık
    konularından birisini cihad konusundaki düşünceleri oluşturur.
    Buna göre kılıçla cihad devri geçmiştir. İslâm'ın
    yayılması için cihad kalem ve dua ile yapılmalıdır.
    Bu konudaki tutumları İngilizlerin önemli ölçüde işlerine
    yaramış, bağımsızlık mücadelesi veren
    müslümanların ise zararına olmuştur.

    Kadiyânîlik'in Lahor kolu, Mirza Gulam Ahmet'in
    nebîlik iddialarını şiddetle eleştirmesi ve İslâm
    dışı görüşlere iltifat etmemesi nedeniyle İslâm
    sınırları içinde kalan bir hareket olarak değerlendirilmelidir.
    Bu kolun düşünceleri için, ilk liderlerinden Mevlana Muhammed
    Ali'nin, Naciye Hamdi Akseki tarafından Türkçe'ye çevrilen ve
    Ahmet Hamdi Akseki'nin notlarıyla zenginleştirilerek İslam
    Dini adıyla iki cilt halinde basılan (İstanbul 1942-1946)
    eserine bakılabilir). Buna karşılık Kadiyân kolu,
    ibadet konusundaki titizliklerine rağmen nübüvvet konusundaki
    inançları nedeniyle İslâm dışı bir çizgiye düşmüştür.
    Nitekim bu nedenle Kadiyânîlik Pakistan'da parlamentonun aldığı
    bir kararla (7 Eylül 1974) "İslâm dışı
    azınlık" ilan edilmiştir.

    Kadiyânîler 1913 yılından başlayarak
    Avrupa'da çeşitli misyonlar kurdular. İngiltere, Hollanda,
    Batı Almanya, Danimarka, ispanya ve İsviçre'de, daha sonra
    Güney Amerika ve Birleşik Devletler'de, Asya ve Pasifik
    adalarında ve özellikle Afrika'nın hemen her bölgesinde çalışmalarını
    sürdüren oldukça etkili misyonları vardır. Bugün dünyada
    iki-on milyon arasında Kadiyâni olduğu sanılmaktadır.

      Forum Saati Paz Mayıs 19, 2024 3:51 pm