Baykal'dan 'dağdan iniş' yorumu
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, dağdan inen PKK’lılar hakkında bir açıklama yaptı. Baykal şunları söyledi:
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, terör örgütü PKK üyelerinin teslim olma sürecini değerlendirirken, "Bu uygulamaya bakacak olursak PKK artık bir suç örgütü olarak algılanmamaktadır. Ortaya çıkan manzara PKK örgütüne üye olmak artık suç değildir. Hukuk nezdinde PKK bu operasyonla
aklanmıştır" dedi.
Baykal, Parti Genel Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında, teslim olan terör örgütü üyelerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Bu son tablonun hukuk ve siyaset yaşamında çok temel bir kırılmayı temsil ettiğini ifade eden Baykal, Türkiye'nin hukuk düzeninin ağır bir darbe aldığını
savundu.
Yaşananların hukuk sisteminde, ceza sisteminde hiçbir suç kapsamı içine sokulamadığını ifade eden Baykal, bunun ibret alınacak bir manzara olduğunu söyledi.
"Savcıların ve hakimlerin, terör sanıklarının, suçluların ayağına taşınmış olmasının örneği görülmez bir tabloyu yaşattığını" ifade eden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:"Savcılarımızın ve yargıçlarımızın onurları zedelenmiştir. Hukuk
sistemimiz katledilmiştir. Göz göre göre siyasi bir talimatla, siyasi bir kararla, siyasi bir tercihle hukuk bur yana bırakılmış, talimat doğrultusunda
işlem yapılmıştır. Hukuk, siyasi talimatın emrine sokulmuştur. Böyle bir manzara,
bu kadar açık bir hukuk ihlali çok sık rastlanan bir tablo değildir.
Bildiğim kadarıyla Savcılar eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkük'ün ayağına giderek onun ifadelerini almıştı. Şimdi bir de PKK teröristlerinin ifadesini almak için onların ayağına gitmiştir. Olayın hukuki boyutu çok açıktır.
Hakimlerin, mahkemenin, savcıların, bu savcılarla birlikte sanıkların ayağına taşınmasının bir başka örneği de yoktur. Bu tabii kararlaştırılan amaca ulaşmak için hangi bedellerin ödeneceği, nelerin göze alındığı konusunda fevkalade aydınlatıcıdır. Türkiye'nin temel hukuk sistemini dahi yok saymayı içine sindirerek bu konuda iktidarın kararlaştırdığı projeyi uygulamakta olduğunu
görüyoruz. Ayrıca hukuk sistemimizdeki bu kırılma çok tartışılacaktır ve bunun sorumluluğundan Adalet Bakanının ve Hükümetin 'yargılama sürecine bizim
karışmamız doğru olmaz, Anayasamızın 138. maddesi diyerek sıyrılması mümkün değildir. Tam tersine 138. maddenin içeriği ortadan kaldırılmıştır. Bu bir siyasi
talimat olmadan gerçekleştirilebilecek bir tablo değildir. Bir adliyenin sanıkların ayağına taşınması, savcıların hakimlerin helikopterle uçurularak
onların ayağına götürülmesi bir açık, aleni siyasi müdahaleyi ortaya koymaktadır.
Hukuk hayatımız ağır darbe yemiştir. Siyaset hayatımız da ağır bir darbe yemiştir."Terörist örgütün bir hukuk ihlali içinde olmadığının ortaya çıkan tabloyla görüldüğünü iddia eden Baykal, "Yani PKK'lı olmanın bir suç olmadığı,
PKK'lı olunabileceği, hukuk sistemimizin PKK'lı olmayı engelleyici bir yanı olmadığı bu tabloyla görülmüştür" dedi.
Gelenlerin "pişmanlık ilan etmek, terör örgütünü terk ettik" diye gelmediklerini ifade eden Baykal, şunları kaydetti: "(Terör örgütünü temsille geldik, kurye olarak geldik. Mektup getirdik biz o örgütün parçasıyız) diyorlar ve onlara hiçbir şey yapılmıyor. Yani terör
örgütünün üyesi olmak ve örgütü terk etmemek, reddetmemek, örgütün mücadelesini bıraktığını söylememek Ceza Kanunumuzun 221. maddesine nasıl sığdırılıyor. Bunun
anlamı bu uygulamaya bakacak olursak PKK artık bir suç örgütü olarak algılanmamaktadır. Eğer terör örgütü suçsa, o örgütün temsilcisi olarak buraya gelenlerin suçlu olması kadar doğal bir şey yoktur. O örgütün kuryeliğini
yapanların bir suç faaliyeti içinde olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Şimdi orada suç tespit edilmediğine göre ortaya çıkan manzara; PKK örgütüne üye olmak
artık suç değildir. Hukuk nezdinde PKK bu operasyonla aklanmıştır. Bu bir acı
tablodur. Bu tabii çok tartışılması gereken bir manzara ortaya koyuyor. Buraya
nasıl gelinmiştir? Nasıl bütün devlet teşkilatı, müsteşarlar, genel müdürler,
savcılar, vali oraya nasıl gitmişlerdir ve orada bu tablo onların gözü önünde ve
onların katkısıyla nasıl gerçekleşmiştir bunun derin bir anlamı vardır.
Siyasi bakımdan o yaşanan tablo bize terörist olarak bilinenlerin siyasal
bakımdan kahraman haline dönüşmekte olduğunu göstermiştir. Bu son operasyonla
teröristler kahraman olmuşlardır. Bu dönüşüm şaşırtıcı bir dönüşüm değildir,
planlanmış olan, öngörülmüş olan bir dönüşümdür. Buraya gelenler çok gösterişli
bir biçimde on binlerce insanın, kilometrelerce selamladığı, karşıladığı,
kucakladığı bir buluşma içinde Türkiye'ye girmişlerdir. Bu merasimler, sevinç
gösterileri öyle anlaşılıyor ki bazı çevreleri rahatsız etmiştir ve şimdi itidal
tavsiye etmektedirler. 25 yıl dağda kendi davası için mücadele edip de 25 yıl
sonra Türkiye'de böyle karşılanmanın o mücadeleyi verenler açısından sevinç
doğurucu bir yanının olmayacağını mı düşünüyorsunuz. Bunun bir bir büyük mutluluk
vesilesi olmamasını nasıl düşünebiliyorsunuz. 25 yıl o mücadeleyi vermiş bir
örgüt şimdi Türkiye sınırları içine bir kahraman gibi karşılanarak, savcıları,
hakimleri ayağına getirerek, suçlu olmadıkları kararını çıkararak, serbest bir
şekilde topluma dönüyor olmalarının, bunun sağlanmış olmasını, bu mücadelenin
arkasında 25 yıllık terör mücadelesinin yattığı gerçeğini o mücadeleye katkı
vermiş olanların bir zafer duygusu yaşamadan nasıl yansıtmaları mümkün olabilir?
O nedenle kimse o sevinç gösterilerini yapanları suçlamasın, onlar kendileri
açısından hak ettiklerini düşündükleri bir sevinci, bayramı yaşamaktadırlar.
Önemli olan o sevincin onlara yaşatılmış olmasıdır. Önemli olan onlara bu zafer
duygusunun verilebilmiş olmasıdır. Siz onlara bu zafer duygusunu vereceksiniz ama
'sevinmeyin' diyeceksiniz. Bunun inandırıcı bir tarafı yoktur. Çok acı bir
manzara. Tabii terör örgütünün kuryesi, temsilcisi olan kişiler Türkiye sınırları
içinde on binlerce insan tarafından selamlanıyor, alkışlanıyor, büyük bir
gösteriyle Türkiye'ye dönüyorlar. Sanki İstanbul'un milli mücadele sırasındaki
işgaline son veren, beyaz at üstünde Refet Paşa'nın İstanbul'a girişi gibi şimdi
PKK'lılar lüks cipleriyle sınıra gelip, otobüslerin üzerinde insanları
selamlayarak Türkiye'ye bir zafer dönüşü yapıyorlar. Başbakan da bunu bir sevinç
tablosu olarak nitelendiriyor bu aslında bir utanç tablosudur."
Siyasi açıdan bakıldığında, ortaya çıkan manzaranın teröristlerin
kahraman haline dönüştürüldüğü bir manzara olduğunu ifade eden Baykal, bunu
"iktidarın bu süreci getirdiği aşamada ortaya çıkan bir tablo" olarak
nitelendirdi.
"Teröristler kahraman olmuşlardır" diyen Baykal, sözlerini şöyle
sürdürdü:
"Evlatlarını şehit vermiş olan analar babalar, evlatlarının mücadele
ettiği teröristlerin şimdi Türkiye'de bir kahraman haline dönüşmekte oluşunu
büyük bir acıyla izlemektedirler. Dün bir şehit anasının söylediklerini
hiçbirimizin unutması mümkün değildir. Şehit anası diyor ki; (keşke ben çocuğumuz
dağa PKK'ya gönderseydim de bugün şehit olacağına bir kahraman gibi Türkiye'ye
dönseydi ve gelip benim elimi öpseydi) Olay sadece bir teröristin ya da 4-8
teröristin kahramana dönüşmesi olayı değildir. Türkiye'nin 25 yıllık terörle
mücadelesinin ne anlama geldiğinin sorgulanması olayıdır. 25 yıl Türkiye niçin bu
mücadeleyi vermiştir? Niçin bu acılar yaşanmıştır, bunun anlamı nedir?
Mücadelenin 25. yılında eğer böyle bir tablo ortaya çıkacaksa bu mücadeleyi
vermiş olanların ne konumda olduğu elbette sorgulanmalıdır."
HUKUK KATLEDİLDİ
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Teröristi
kahraman yapmak her baba yiğidin harcı değildir, AKP bunu başarmıştır. Hukuk
katledilmiştir. Suç, suç olmaktan çıkmış masumiyete; terör, kahramanlığa
dönüşmüştür" dedi.
Baykal, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, terör
örgütü üyelerinin teslim olma sürecini değerlendirirken yaşananların, terörle
mücadele verenleri "Acaba bu mücadeleye değer miydi?" sorgulamasına getirdiğini
söyledi. Baykal, "Devletin inandırıcılığı nerede kalmıştır? İyi, doğru, güzel
ile kötü, yanlış, çirkin iç içe geçmiştir. İnsanlar ne için hayatlarını
vermişlerdir? Kahraman kimdir? Şimdi tablo değişmeye başlamıştır. Millet
aldatılmıştır. Millet derin bir aldanmışlık duygusu içine sürüklenmektedir" diye
konuştu.
Bu durumun çok büyük sonuçlar doğuracağını belirten Baykal, "Teröristi
kahraman yapmak her baba yiğidin harcı değildir. AKP bunu başarmıştır. Hukuk
katledilmiştir. Suç, suç olmaktan çıkmış masumiyete; terör, kahramanlığa
dönüşmüştür" dedi.
Teslim olan terör örgütü üyelerinin Türkiye'ye niçin geldiklerinin
sorgulanması gerektiğini ifade eden Baykal, "Yaşananların PKK, DTP ve AKP
tarafından kararlaştırılmış bir süreç olduğunu" ileri sürdü.
"Bu üçlü tarafından sahnelenen sürecin arkasında ABD'nin hazırladığı bir
uluslararası proje olduğunu" iddia eden Baykal, terör örgütü üyesi olduğunu
söyleyenlerin suçsuz sayılması durumunda örgütün sempatizanı olduğu için mahkum
olanların nasıl açıklanacağını sorgulanması gerektiğini ifade etti.
"Türkiye'de hukukun ana sütunlarından biri yıkılmaktadır. Toplumun temel
siyasi, ahlaki, ana ilkeleri derinden sarsılmıştır" diyen Baykal, teslim
olanların kendi projelerini uygulamak istediklerini ve bu projeyi geldiklerinde
Diyarbakır Valisi'ne teslim ettiklerini öne sürdü.
Bu projenin açık bir şekilde anayasal düzeni değiştirmeye, ulusal
bütünlüğü ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu iddia eden Baykal, "Bu mesaj
Türkiye'ye taşınmış ve devlet temsilcileri tarafından alınmıştır. Gelinen noktada
yaşananlar terör örgütünü meşrulaştırmıştır" diye konuştu.
Baykal, gelenlerin taleplerinin "çok açık bir biçimde anayasal düzenin
değiştirilmesini, ulusal bütünlüğün ortadan kaldırılmasını, etnik temelde bir
parçalanmanın gerçekleştirilmesini ve devletin bizzat kendi olanaklarıyla bu
etnik parçalanmaya katkı verecek şekilde eğitim politikasını değiştirmesini, bir
yeni Kürdistan coğrafyasının kabul edilmesini öngördüğünü" söyledi.
-"TÜRKİYE'Yİ DERİNDEN SARSTI"-
Bu tablonun ne sonuç vereceğini dikkatle izleyeceklerini söyleyen Baykal,
sözlerini şöyle sürdürdü:
"Geldiğimiz aşamada şu ana kadar yaşananlar Türkiye'yi derinden
sarsmıştır, ulusal kimliğimizi tahrip etmiştir ve terör örgütünü
meşrulaştırmıştır. Kürt kökenli, Türkiye'de yaşayan, terörle hiçbir ilgisi
olmayan bu devletin bir parçası olarak yaşamaktan mutluluk duyan milyonlarca
insanın önüne devlet kendi eliyle bu terör örgütünü 'sizin muhatabınız budur'
diye koymuştur. Bu, çok vahim bir tablodur, acı bir tablodur. Devletin, terör
örgütüyle Kürt kökenli insanlarımız arasında var olan ayrışmayı, o insanların
sorunlarının çözümüne yönelik çabalarla terör örgütünü tecrit etmeyi bir resmi
politika olarak götürmesi gerekirken, şimdi resmi politika terör örgütünü Kürt
kökenli insanlarımızın önüne temsilcileri gibi koymak olmuştur. Bu da vahim bir
manzaradır."
Bir süre öncesine kadar terör örgütüne mesafeli duran o bölgede yaşayan
insanların, şimdi bu konuya bakışlarında ciddi bir değişme ortaya çıktıysa bunun
sorumlusunun doğrudan doğruya bu süreç ve politika olduğunu savunan Baykal,
şunları söyledi:
"Bundan sonra o eylem planında hükümetin taahhüt ettiği adımlar, yapması
gereken şeyler gündeme gelecektir. O konuda birtakım açılımlara tanık olacağız.
Daha onlar gelmeden, güya dağdan inme eylemini sergilerken bile dağdan
inmedikleri, dağı güçlendirdikleri, dağa sahip çıktıkları, dağı temsil ettikleri,
dağ adına müzakere etmek üzere geldikleri, dağın taleplerini hükümetin önüne
koydukları; hükümetin de dağ karşısında boynunu eğdiği, onların söylediği sözleri
mahçup mahçup yalvararak 'aman onu öyle söylemeyin, böyle söylemeyin' diye bütün
devlet teşkilatıyla savcılarıyla, hakimleriyle sanıkların ayağına, dağın ayağına
gittikleri, dağı tahliye etme noktasına geldikleri görülmüştür. Dağın tahliye
edilmesi terör örgütünün aklanmasıdır. Terör örgütünü aklamışlardır. Terör
örgütünün siyasetinin haklı olduğunu ortaya koymuşlardır, sonuç alıcı olduğunu
ortaya koymuşlardır. Bu tablo Türkiye'de terör yöntemiyle pekala siyasi sonuçlar
alınabileceğinin bir örneği olarak önümüze gelmiştir. 'Terörle sonuç alınmaz'
laflarının boş laflar olduğu, 25 yıl terör yapan insanların birilerinin dize
gelmesini sağlayabileceği ve kendi şartlarını kabul ettirebileceği, kendi
haklılığını, kendi meşruiyetini, siyasi haklılığını tescil ettirebileceğini
ortaya koymuştur.
Daha biz adım atmadan bu tablo ortaya çıkmıştır. Şimdi adım atacağız.
AKP'nin taahhütleri doğrultusunda birtakım girişimler yapılacak. Türk milletini
bölmeye yönelik, zaman içinde ayrıştırmaya yönelik projeler yavaş yavaş
uygulanmaya girecek. Şimdi onu kabullenen taraf olacağız. Bu vahim bir
manzaradır."
Bu manzarayı hep kaygıyla, başından beri milleti uyararak izlediklerini
ifade eden Baykal, son dönemde kendilerine yoğun baskı yapıldığını, CHP'yi de bu
sürecin içine dahil etmek için olağanüstü gayret sergilendiğini belirtti.
-"BULUŞMA KONUSUNDA ÖZEL DİKKAT SERGİLEDİK"-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kendileriyle buluşmak için mektup
yazdığını anımsatan Baykal, şunları kaydetti:
"Bundan önce pek çok önemli devlet meselesi gündeme geldiğinde 'acaba
CHP ne düşünüyor' diye sormayı aklından bile geçirmeyen Başbakan, Anayasa
değiştirilirken, cumhurbaşkanı, meclis başkanı seçilirken CHP'nin düşüncelerine
itibar etmeyi, onunla istişare etmeyi gereksiz sayan Başbakan, son dönemde
birdenbire 'mutlaka CHP ile buluşmalıyım" gayreti içine girdi. 'Zaman konusunda
sıkışığız, o kadar bekleyemeyiz, yıl sonuna kadar bekleyemeyiz. Takvim söz
konusudur' dedi. Kim yaptı takvimi, nerede yaptı, neye göre yapıldı? Birileriyle
mi anlaştın, verilmiş sözler mi var?"
"Buluşma" konusunda özel bir dikkat sergilediklerini ve buluşmanın
kayda alınmasını istediklerini anlatan Baykal, bu konuda en çok düşünce üreten ve
politika geliştiren parti olduklarını, her güncel gelişmeyle ilgili kapsamlı
değerlendirmeler yaptıklarını belirtti.
Baykal, şöyle konuştu:
"Ama onlar yetmiyor Başbakana, birşey istiyor, 'buluşalım' diyor. Acaba
Sayın Başbakan, Deniz Baykal'ın olağanüstü değerli görüş ve düşüncelerine
gerçekten ihtiyaç hissettiğinden, CHP'nin ufuk açıcı değerlendirmelerini
gerçekten çok önemli saydığından mı bizimle buluşmak istiyordu, yoksa bizatihi
buluşmanın kendisini, bizimle biraraya gelmiş olmayı, bu süreç başlamadan önce,
dağdan insanlar zafer kazanmış gibi ellerini kollarını sallayarak gelmeden ve
devlet bu gelişe teslim olmadan önce kapalı kapılar arkasında Deniz Baykal ile
kimsenin öğrenemeyeceği şartlar içinde buluşmayı mı istiyordu?
Çok açıktır ki Başbakan için önem taşıyan 'Biz bu politikayı milli bir
politika olarak götürüyoruz. Bu politikanın arkasında bütün toplum var' Herkesle
konuştu, kimseye birşey söylemedi. CHP, anamuhalefet partisi. Türkiye'nin
iktidara alternatif en önemli gücü. 'Onunla da konuştuk, o da biliyor.' 'Ne
söyledi?' 'Canım elbette hepsini yapmadık, dinledik, bir istişare var, bir
paylaşma var.' Bu izlenimi verme gayreti içinde olduğu açık değil mi?
Öyle anlaşılıyor ki Başbakan'ın takvimi bizimle bu konuyu birlikte
çözmesine yetmedi ve 70 milyonun da günü geldiğinde öğrenebileceği bir görüşmeyi
yapmayı göze alamadı."
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, dağdan inen PKK’lılar hakkında bir açıklama yaptı. Baykal şunları söyledi:
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, terör örgütü PKK üyelerinin teslim olma sürecini değerlendirirken, "Bu uygulamaya bakacak olursak PKK artık bir suç örgütü olarak algılanmamaktadır. Ortaya çıkan manzara PKK örgütüne üye olmak artık suç değildir. Hukuk nezdinde PKK bu operasyonla
aklanmıştır" dedi.
Baykal, Parti Genel Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında, teslim olan terör örgütü üyelerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Bu son tablonun hukuk ve siyaset yaşamında çok temel bir kırılmayı temsil ettiğini ifade eden Baykal, Türkiye'nin hukuk düzeninin ağır bir darbe aldığını
savundu.
Yaşananların hukuk sisteminde, ceza sisteminde hiçbir suç kapsamı içine sokulamadığını ifade eden Baykal, bunun ibret alınacak bir manzara olduğunu söyledi.
"Savcıların ve hakimlerin, terör sanıklarının, suçluların ayağına taşınmış olmasının örneği görülmez bir tabloyu yaşattığını" ifade eden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:"Savcılarımızın ve yargıçlarımızın onurları zedelenmiştir. Hukuk
sistemimiz katledilmiştir. Göz göre göre siyasi bir talimatla, siyasi bir kararla, siyasi bir tercihle hukuk bur yana bırakılmış, talimat doğrultusunda
işlem yapılmıştır. Hukuk, siyasi talimatın emrine sokulmuştur. Böyle bir manzara,
bu kadar açık bir hukuk ihlali çok sık rastlanan bir tablo değildir.
Bildiğim kadarıyla Savcılar eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkük'ün ayağına giderek onun ifadelerini almıştı. Şimdi bir de PKK teröristlerinin ifadesini almak için onların ayağına gitmiştir. Olayın hukuki boyutu çok açıktır.
Hakimlerin, mahkemenin, savcıların, bu savcılarla birlikte sanıkların ayağına taşınmasının bir başka örneği de yoktur. Bu tabii kararlaştırılan amaca ulaşmak için hangi bedellerin ödeneceği, nelerin göze alındığı konusunda fevkalade aydınlatıcıdır. Türkiye'nin temel hukuk sistemini dahi yok saymayı içine sindirerek bu konuda iktidarın kararlaştırdığı projeyi uygulamakta olduğunu
görüyoruz. Ayrıca hukuk sistemimizdeki bu kırılma çok tartışılacaktır ve bunun sorumluluğundan Adalet Bakanının ve Hükümetin 'yargılama sürecine bizim
karışmamız doğru olmaz, Anayasamızın 138. maddesi diyerek sıyrılması mümkün değildir. Tam tersine 138. maddenin içeriği ortadan kaldırılmıştır. Bu bir siyasi
talimat olmadan gerçekleştirilebilecek bir tablo değildir. Bir adliyenin sanıkların ayağına taşınması, savcıların hakimlerin helikopterle uçurularak
onların ayağına götürülmesi bir açık, aleni siyasi müdahaleyi ortaya koymaktadır.
Hukuk hayatımız ağır darbe yemiştir. Siyaset hayatımız da ağır bir darbe yemiştir."Terörist örgütün bir hukuk ihlali içinde olmadığının ortaya çıkan tabloyla görüldüğünü iddia eden Baykal, "Yani PKK'lı olmanın bir suç olmadığı,
PKK'lı olunabileceği, hukuk sistemimizin PKK'lı olmayı engelleyici bir yanı olmadığı bu tabloyla görülmüştür" dedi.
Gelenlerin "pişmanlık ilan etmek, terör örgütünü terk ettik" diye gelmediklerini ifade eden Baykal, şunları kaydetti: "(Terör örgütünü temsille geldik, kurye olarak geldik. Mektup getirdik biz o örgütün parçasıyız) diyorlar ve onlara hiçbir şey yapılmıyor. Yani terör
örgütünün üyesi olmak ve örgütü terk etmemek, reddetmemek, örgütün mücadelesini bıraktığını söylememek Ceza Kanunumuzun 221. maddesine nasıl sığdırılıyor. Bunun
anlamı bu uygulamaya bakacak olursak PKK artık bir suç örgütü olarak algılanmamaktadır. Eğer terör örgütü suçsa, o örgütün temsilcisi olarak buraya gelenlerin suçlu olması kadar doğal bir şey yoktur. O örgütün kuryeliğini
yapanların bir suç faaliyeti içinde olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Şimdi orada suç tespit edilmediğine göre ortaya çıkan manzara; PKK örgütüne üye olmak
artık suç değildir. Hukuk nezdinde PKK bu operasyonla aklanmıştır. Bu bir acı
tablodur. Bu tabii çok tartışılması gereken bir manzara ortaya koyuyor. Buraya
nasıl gelinmiştir? Nasıl bütün devlet teşkilatı, müsteşarlar, genel müdürler,
savcılar, vali oraya nasıl gitmişlerdir ve orada bu tablo onların gözü önünde ve
onların katkısıyla nasıl gerçekleşmiştir bunun derin bir anlamı vardır.
Siyasi bakımdan o yaşanan tablo bize terörist olarak bilinenlerin siyasal
bakımdan kahraman haline dönüşmekte olduğunu göstermiştir. Bu son operasyonla
teröristler kahraman olmuşlardır. Bu dönüşüm şaşırtıcı bir dönüşüm değildir,
planlanmış olan, öngörülmüş olan bir dönüşümdür. Buraya gelenler çok gösterişli
bir biçimde on binlerce insanın, kilometrelerce selamladığı, karşıladığı,
kucakladığı bir buluşma içinde Türkiye'ye girmişlerdir. Bu merasimler, sevinç
gösterileri öyle anlaşılıyor ki bazı çevreleri rahatsız etmiştir ve şimdi itidal
tavsiye etmektedirler. 25 yıl dağda kendi davası için mücadele edip de 25 yıl
sonra Türkiye'de böyle karşılanmanın o mücadeleyi verenler açısından sevinç
doğurucu bir yanının olmayacağını mı düşünüyorsunuz. Bunun bir bir büyük mutluluk
vesilesi olmamasını nasıl düşünebiliyorsunuz. 25 yıl o mücadeleyi vermiş bir
örgüt şimdi Türkiye sınırları içine bir kahraman gibi karşılanarak, savcıları,
hakimleri ayağına getirerek, suçlu olmadıkları kararını çıkararak, serbest bir
şekilde topluma dönüyor olmalarının, bunun sağlanmış olmasını, bu mücadelenin
arkasında 25 yıllık terör mücadelesinin yattığı gerçeğini o mücadeleye katkı
vermiş olanların bir zafer duygusu yaşamadan nasıl yansıtmaları mümkün olabilir?
O nedenle kimse o sevinç gösterilerini yapanları suçlamasın, onlar kendileri
açısından hak ettiklerini düşündükleri bir sevinci, bayramı yaşamaktadırlar.
Önemli olan o sevincin onlara yaşatılmış olmasıdır. Önemli olan onlara bu zafer
duygusunun verilebilmiş olmasıdır. Siz onlara bu zafer duygusunu vereceksiniz ama
'sevinmeyin' diyeceksiniz. Bunun inandırıcı bir tarafı yoktur. Çok acı bir
manzara. Tabii terör örgütünün kuryesi, temsilcisi olan kişiler Türkiye sınırları
içinde on binlerce insan tarafından selamlanıyor, alkışlanıyor, büyük bir
gösteriyle Türkiye'ye dönüyorlar. Sanki İstanbul'un milli mücadele sırasındaki
işgaline son veren, beyaz at üstünde Refet Paşa'nın İstanbul'a girişi gibi şimdi
PKK'lılar lüks cipleriyle sınıra gelip, otobüslerin üzerinde insanları
selamlayarak Türkiye'ye bir zafer dönüşü yapıyorlar. Başbakan da bunu bir sevinç
tablosu olarak nitelendiriyor bu aslında bir utanç tablosudur."
Siyasi açıdan bakıldığında, ortaya çıkan manzaranın teröristlerin
kahraman haline dönüştürüldüğü bir manzara olduğunu ifade eden Baykal, bunu
"iktidarın bu süreci getirdiği aşamada ortaya çıkan bir tablo" olarak
nitelendirdi.
"Teröristler kahraman olmuşlardır" diyen Baykal, sözlerini şöyle
sürdürdü:
"Evlatlarını şehit vermiş olan analar babalar, evlatlarının mücadele
ettiği teröristlerin şimdi Türkiye'de bir kahraman haline dönüşmekte oluşunu
büyük bir acıyla izlemektedirler. Dün bir şehit anasının söylediklerini
hiçbirimizin unutması mümkün değildir. Şehit anası diyor ki; (keşke ben çocuğumuz
dağa PKK'ya gönderseydim de bugün şehit olacağına bir kahraman gibi Türkiye'ye
dönseydi ve gelip benim elimi öpseydi) Olay sadece bir teröristin ya da 4-8
teröristin kahramana dönüşmesi olayı değildir. Türkiye'nin 25 yıllık terörle
mücadelesinin ne anlama geldiğinin sorgulanması olayıdır. 25 yıl Türkiye niçin bu
mücadeleyi vermiştir? Niçin bu acılar yaşanmıştır, bunun anlamı nedir?
Mücadelenin 25. yılında eğer böyle bir tablo ortaya çıkacaksa bu mücadeleyi
vermiş olanların ne konumda olduğu elbette sorgulanmalıdır."
HUKUK KATLEDİLDİ
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Teröristi
kahraman yapmak her baba yiğidin harcı değildir, AKP bunu başarmıştır. Hukuk
katledilmiştir. Suç, suç olmaktan çıkmış masumiyete; terör, kahramanlığa
dönüşmüştür" dedi.
Baykal, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, terör
örgütü üyelerinin teslim olma sürecini değerlendirirken yaşananların, terörle
mücadele verenleri "Acaba bu mücadeleye değer miydi?" sorgulamasına getirdiğini
söyledi. Baykal, "Devletin inandırıcılığı nerede kalmıştır? İyi, doğru, güzel
ile kötü, yanlış, çirkin iç içe geçmiştir. İnsanlar ne için hayatlarını
vermişlerdir? Kahraman kimdir? Şimdi tablo değişmeye başlamıştır. Millet
aldatılmıştır. Millet derin bir aldanmışlık duygusu içine sürüklenmektedir" diye
konuştu.
Bu durumun çok büyük sonuçlar doğuracağını belirten Baykal, "Teröristi
kahraman yapmak her baba yiğidin harcı değildir. AKP bunu başarmıştır. Hukuk
katledilmiştir. Suç, suç olmaktan çıkmış masumiyete; terör, kahramanlığa
dönüşmüştür" dedi.
Teslim olan terör örgütü üyelerinin Türkiye'ye niçin geldiklerinin
sorgulanması gerektiğini ifade eden Baykal, "Yaşananların PKK, DTP ve AKP
tarafından kararlaştırılmış bir süreç olduğunu" ileri sürdü.
"Bu üçlü tarafından sahnelenen sürecin arkasında ABD'nin hazırladığı bir
uluslararası proje olduğunu" iddia eden Baykal, terör örgütü üyesi olduğunu
söyleyenlerin suçsuz sayılması durumunda örgütün sempatizanı olduğu için mahkum
olanların nasıl açıklanacağını sorgulanması gerektiğini ifade etti.
"Türkiye'de hukukun ana sütunlarından biri yıkılmaktadır. Toplumun temel
siyasi, ahlaki, ana ilkeleri derinden sarsılmıştır" diyen Baykal, teslim
olanların kendi projelerini uygulamak istediklerini ve bu projeyi geldiklerinde
Diyarbakır Valisi'ne teslim ettiklerini öne sürdü.
Bu projenin açık bir şekilde anayasal düzeni değiştirmeye, ulusal
bütünlüğü ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu iddia eden Baykal, "Bu mesaj
Türkiye'ye taşınmış ve devlet temsilcileri tarafından alınmıştır. Gelinen noktada
yaşananlar terör örgütünü meşrulaştırmıştır" diye konuştu.
Baykal, gelenlerin taleplerinin "çok açık bir biçimde anayasal düzenin
değiştirilmesini, ulusal bütünlüğün ortadan kaldırılmasını, etnik temelde bir
parçalanmanın gerçekleştirilmesini ve devletin bizzat kendi olanaklarıyla bu
etnik parçalanmaya katkı verecek şekilde eğitim politikasını değiştirmesini, bir
yeni Kürdistan coğrafyasının kabul edilmesini öngördüğünü" söyledi.
-"TÜRKİYE'Yİ DERİNDEN SARSTI"-
Bu tablonun ne sonuç vereceğini dikkatle izleyeceklerini söyleyen Baykal,
sözlerini şöyle sürdürdü:
"Geldiğimiz aşamada şu ana kadar yaşananlar Türkiye'yi derinden
sarsmıştır, ulusal kimliğimizi tahrip etmiştir ve terör örgütünü
meşrulaştırmıştır. Kürt kökenli, Türkiye'de yaşayan, terörle hiçbir ilgisi
olmayan bu devletin bir parçası olarak yaşamaktan mutluluk duyan milyonlarca
insanın önüne devlet kendi eliyle bu terör örgütünü 'sizin muhatabınız budur'
diye koymuştur. Bu, çok vahim bir tablodur, acı bir tablodur. Devletin, terör
örgütüyle Kürt kökenli insanlarımız arasında var olan ayrışmayı, o insanların
sorunlarının çözümüne yönelik çabalarla terör örgütünü tecrit etmeyi bir resmi
politika olarak götürmesi gerekirken, şimdi resmi politika terör örgütünü Kürt
kökenli insanlarımızın önüne temsilcileri gibi koymak olmuştur. Bu da vahim bir
manzaradır."
Bir süre öncesine kadar terör örgütüne mesafeli duran o bölgede yaşayan
insanların, şimdi bu konuya bakışlarında ciddi bir değişme ortaya çıktıysa bunun
sorumlusunun doğrudan doğruya bu süreç ve politika olduğunu savunan Baykal,
şunları söyledi:
"Bundan sonra o eylem planında hükümetin taahhüt ettiği adımlar, yapması
gereken şeyler gündeme gelecektir. O konuda birtakım açılımlara tanık olacağız.
Daha onlar gelmeden, güya dağdan inme eylemini sergilerken bile dağdan
inmedikleri, dağı güçlendirdikleri, dağa sahip çıktıkları, dağı temsil ettikleri,
dağ adına müzakere etmek üzere geldikleri, dağın taleplerini hükümetin önüne
koydukları; hükümetin de dağ karşısında boynunu eğdiği, onların söylediği sözleri
mahçup mahçup yalvararak 'aman onu öyle söylemeyin, böyle söylemeyin' diye bütün
devlet teşkilatıyla savcılarıyla, hakimleriyle sanıkların ayağına, dağın ayağına
gittikleri, dağı tahliye etme noktasına geldikleri görülmüştür. Dağın tahliye
edilmesi terör örgütünün aklanmasıdır. Terör örgütünü aklamışlardır. Terör
örgütünün siyasetinin haklı olduğunu ortaya koymuşlardır, sonuç alıcı olduğunu
ortaya koymuşlardır. Bu tablo Türkiye'de terör yöntemiyle pekala siyasi sonuçlar
alınabileceğinin bir örneği olarak önümüze gelmiştir. 'Terörle sonuç alınmaz'
laflarının boş laflar olduğu, 25 yıl terör yapan insanların birilerinin dize
gelmesini sağlayabileceği ve kendi şartlarını kabul ettirebileceği, kendi
haklılığını, kendi meşruiyetini, siyasi haklılığını tescil ettirebileceğini
ortaya koymuştur.
Daha biz adım atmadan bu tablo ortaya çıkmıştır. Şimdi adım atacağız.
AKP'nin taahhütleri doğrultusunda birtakım girişimler yapılacak. Türk milletini
bölmeye yönelik, zaman içinde ayrıştırmaya yönelik projeler yavaş yavaş
uygulanmaya girecek. Şimdi onu kabullenen taraf olacağız. Bu vahim bir
manzaradır."
Bu manzarayı hep kaygıyla, başından beri milleti uyararak izlediklerini
ifade eden Baykal, son dönemde kendilerine yoğun baskı yapıldığını, CHP'yi de bu
sürecin içine dahil etmek için olağanüstü gayret sergilendiğini belirtti.
-"BULUŞMA KONUSUNDA ÖZEL DİKKAT SERGİLEDİK"-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kendileriyle buluşmak için mektup
yazdığını anımsatan Baykal, şunları kaydetti:
"Bundan önce pek çok önemli devlet meselesi gündeme geldiğinde 'acaba
CHP ne düşünüyor' diye sormayı aklından bile geçirmeyen Başbakan, Anayasa
değiştirilirken, cumhurbaşkanı, meclis başkanı seçilirken CHP'nin düşüncelerine
itibar etmeyi, onunla istişare etmeyi gereksiz sayan Başbakan, son dönemde
birdenbire 'mutlaka CHP ile buluşmalıyım" gayreti içine girdi. 'Zaman konusunda
sıkışığız, o kadar bekleyemeyiz, yıl sonuna kadar bekleyemeyiz. Takvim söz
konusudur' dedi. Kim yaptı takvimi, nerede yaptı, neye göre yapıldı? Birileriyle
mi anlaştın, verilmiş sözler mi var?"
"Buluşma" konusunda özel bir dikkat sergilediklerini ve buluşmanın
kayda alınmasını istediklerini anlatan Baykal, bu konuda en çok düşünce üreten ve
politika geliştiren parti olduklarını, her güncel gelişmeyle ilgili kapsamlı
değerlendirmeler yaptıklarını belirtti.
Baykal, şöyle konuştu:
"Ama onlar yetmiyor Başbakana, birşey istiyor, 'buluşalım' diyor. Acaba
Sayın Başbakan, Deniz Baykal'ın olağanüstü değerli görüş ve düşüncelerine
gerçekten ihtiyaç hissettiğinden, CHP'nin ufuk açıcı değerlendirmelerini
gerçekten çok önemli saydığından mı bizimle buluşmak istiyordu, yoksa bizatihi
buluşmanın kendisini, bizimle biraraya gelmiş olmayı, bu süreç başlamadan önce,
dağdan insanlar zafer kazanmış gibi ellerini kollarını sallayarak gelmeden ve
devlet bu gelişe teslim olmadan önce kapalı kapılar arkasında Deniz Baykal ile
kimsenin öğrenemeyeceği şartlar içinde buluşmayı mı istiyordu?
Çok açıktır ki Başbakan için önem taşıyan 'Biz bu politikayı milli bir
politika olarak götürüyoruz. Bu politikanın arkasında bütün toplum var' Herkesle
konuştu, kimseye birşey söylemedi. CHP, anamuhalefet partisi. Türkiye'nin
iktidara alternatif en önemli gücü. 'Onunla da konuştuk, o da biliyor.' 'Ne
söyledi?' 'Canım elbette hepsini yapmadık, dinledik, bir istişare var, bir
paylaşma var.' Bu izlenimi verme gayreti içinde olduğu açık değil mi?
Öyle anlaşılıyor ki Başbakan'ın takvimi bizimle bu konuyu birlikte
çözmesine yetmedi ve 70 milyonun da günü geldiğinde öğrenebileceği bir görüşmeyi
yapmayı göze alamadı."